Yerleşim Yeri (İkametgâh)
İkametgâh, kişinin yaşadığı yeri gösterir. Türk Medeni Kanununun 19 ile 22. Maddeleri arasında yerleşim yerine ilişkin hükümler yer almaktadır.
Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir. Bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz. Bu kural ticari ve sınaî kuruluşlar hakkında uygulanmaz.
Yerleşim yeri ile oturulan yer birbirinden farklıdır. Oturulan yer kişinin fiilen oturduğu, yerleşim yeri ise hukuken oturduğu yerdir.
Yerleşim Yerine Hakim Olan İlkeler
Yerleşim yerine hakim olan ilkeler iki tanedir. Bu ilkeler; yerleşim yerinin tekliği ilkesi ve yerleşim yerinin zorunluluğu ilkesidir.
Yerleşim Yerinin Tekliği İlkesi
Yerleşim yerinin tekliği ilkesi, kişinin aynı anda birden fazla yerleşim yeri olamayacağını belirtir. Kişi istediği zaman yerleşim yerini değiştirebilme hakkına sahiptir. Kişilerin hayati faaliyetlerini yürüttüğü birden fazla yerleşim yerinin olabilmesi mümkündür.
Herhangi bir kimsenin yılın 9 ayı A şehrinde yaşayıp kalan 3 ayında B şehrindeki yazlığına gitmesi bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Böyle bir durumda kişi bu meskenlerden birini yerleşim yeri olarak seçer. Yerleşim yerinin tekliği ilkesi Türk Medeni Kanununun 19. maddesinin 2. fıkrasında hükme bağlanmıştır.
Bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz. Yerleşim yerinin tekliği ilkesi dünyada yalnız bazı ülkelerde uygulanır. Hepsinde uygulandığını söyleyebilmek söz konusu değildir.
743 sayılı Türk Medeni Kanununa göre kadın evlendiğinde kocasının ikametgâhını alır. Yani eşinden bağımsız bir ikametgâhı olması mümkün değildir. Ancak bu durum 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda değiştirilmiştir. Bu kanuna göre kadın, yerleşim yerinde kocasına bağımlı değildir. Eğer ki karı ve koca farklı yerlerde bulunuyorsa ikisinin birlikte oturduğu yer aile konutu sayılır. Bu durum da Türk Medeni Kanununun 186. Maddesinin 1. Fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre “Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler.”
Yerleşim Yerinin Zorunluluğu İlkesi
Yerleşim yerinin zorunluluğu ilkesine göre herkesin mutlaka bir yerleşim yerinin bulunması zorunludur. Bu ilke Türk Medeni Kanununun 20. Maddesinden zımnen çıkarılmıştır.
Bir yerleşim yerinin değiştirilmesi yenisinin edinilmesine bağlıdır. Önceki yerleşim yeri belli olmayan veya yabancı ülkedeki yerleşim yerini bıraktığı hâlde Türkiye’de henüz bir yerleşim yeri edinmemiş olan kimsenin hâlen oturduğu yer, yerleşim yeri sayılır.
Kanuni yerleşim yerinde bulunan kişiler dışında kalan herkesin yerleşim yerini seçebilme özgürlüğü vardır. Ayrıca herhangi bir yerleşim yeri edinme zorunluluğu da bulunur. Bu zorunluluktan kaynaklı olarak kişinin yerleşim yerini değiştirmesi halinde yeni yerleşim yerini edinene kadar eski yerleşim yeri esas alınır.
Bir yerleşim yerinin değiştirilmesi yenisinin edinilmesine bağlıdır. Türk Medeni Kanunu, yerleşim yeri belli olmayan ve yabancı ülkeden gelip yerleşim yeri bulamayan kişiler için onların mevcutta oturduğu konutu yerleşim yeri olarak kabul etmiştir.
Önceki yerleşim yeri belli olmayan veya yabancı ülkedeki yerleşim yerini bıraktığı hâlde Türkiye’de henüz bir yerleşim yeri edinmemiş olan kimsenin hâlen oturduğu yer, yerleşim yeri sayılır.
Gerçek Kişilerin Yerleşim Yeri Türleri
Gerçek kişilerin yerleşim yeri üçe ayrılır. Bunlar bağını yerleşim yere, bağımsız yerleşim yeri ve saymaca yerleşim yeridir.
Bağımsız (İradi) Yerleşim Yeri
İradi yerleşim yeri, Türk Medeni Kanununun 19. maddesinde düzenlenmiştir ve Türk Medeni Kanununun 21. maddesinin dışında kalan kişileri kapsar.
Kişinin kendi isteğiyle seçtiği ve asıl olan yerleşim yeridir. Türk Medeni Kanununun 19. maddesine göre kanuni yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir. Bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz ve bu Kural ticari ve sanayi kuruluşlar hakkında uygulanamaz.
Türk Medeni kanunun 21. maddesinde ise velayet altında bulunan çocuğun yerleşim yerinin anne ve babasının; anne ve babasının ortak yerleşim yeri yoksa çocuğun kendisine bırakıldığı anne veya babanın yerleşim yeri olduğu diğer hallerde ise çocuğun oturma yerinin onun yerleşim yeri sayıldığı belirtilmiştir.
Oturma Fiili (Maddi ve Fiili Unsur)
Bir yerde filan oturmak, yerleşim yerinin maddi unsurudur. Ancak yerleşim yere olması için bu fiilin sürekli kalma niyetiyle yapılması gerekir. Geçici bir amaçla oturulan yerler yerleşim yeri olarak kabul edilmez, yalnızca kişinin meskeni sayılır. Kişinin fiilen oturduğu birden fazla meskeni de olması mümkündür.
Bir kez yerleşim yeri kurulduktan sonra oturma eyleminin devam etmesi zorunlu olmaz. Bu konu Türk Medeni Kanununun 20. maddesinin 1. fıkrasında belirtilmiştir. Bu maddeye göre bir yerleşim yerinin değiştirilmesi yenisinin elde edilmesine bağlıdır. Önceki yerleşim yeri belli olmayan veya yabancı ülkedeki yerleşim yarını bıraktığı halde Türkiye’de henüz bir yerleşim yeri edinmemiş olan kimsenin halen oturduğu yer, yerleşim yeri sayılır.
Yerleşim yerinde oturma fiilinin devamlı ve kesintisiz olması gerekmez. Türk Medeni Kanunu 22. maddesinde belirtilen nedenler yerleşim yeri elde etme sonucunu doğurmamaktadır. Bu nedenler aşağıdaki gibidir:
- Bir öğretim kurumuna devam etmek için bir yerde bulunma,
- Eğitim, sağlık, bakım veya ceza kurumlarına konulma.
Ayrıca oturulan sürenin uzun ya da kısa olması yerleşim yerinin tayini hususunda bir önem taşımaz.
Sürekli Kalma Niyeti
Bir kimsenin yaşam faaliyetlerinin merkezinin sürekli kalma niyetiyle seçmesini ifade etmektedir. Kişinin bu tarz bir diyeti olmaması durumunda oturduğu yer, yerleşim yeri olarak kabul edilmez. Ayırt etme gücü olmayanlar kendi iradeleriyle yerleşim yeri seçme hakkına sahip değildir.
Yerleşme niyeti kişinin iç dünyasına yönelik sübjektif bir olgudur. Bu sebeple kişinin bir yerde kalıcı olarak oturup oturmayacağını dış dünyasına yansıyan davranışlarının anlamak mümkündür.
Yerleşim yeri bildirimi yapılırken kişinin yazılı beyanı gerekmektedir. Bu durum Nüfus Hizmetleri kanununun 50. maddesinde de belirtilmiştir. Adres bildiriminin yapılması zorunludur. Aksi yönde bir delil olmadığı sürece bildirilen adresin bulunduğu yer yerleşim yeri sayılmaktadır.
Yaşam merkezine kişinin aile ilişkilerinin merkezi yaptığı düzenli olarak akşamları evine döndü, boş zamanları geçirdiği yer olarak tanımlamak mümkündür. Yaşam yerinin tespiti için kullanılabilecek çeşitli faktörler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
- Muhtarlık kayıtları,
- Seçmen kayıtları,
- Nüfus müdürlüğündeki adresler,
- Faturalar,
- Resmi ve özel kuruluşlara hangi adreslerin bildirildiği,
- Tanık ifadeleri.
Bir kişinin geçici ve istisnai olarak yaşadığı yerin o kişinin yaşam faaliyetinin merkezi sayılması mümkün değildir. Bu tarz yerlere mesken adı verilir. Bu tarz yerler Türk Medeni Kanunu’nun 22. maddesinde sıralanmıştır. Fakat kişi yerleşme niyetiyle Türk Medeni Kanunu’nun 22. maddesinde sayılan yerlerden birinde yaşıyorsa yaşadığı yer, o kişinin yerleşim yeri sayılabilir.
Kanuni Yerleşim Yeri
Bir kimsenin yerleşim yerinin kanun tarafından belli olduğu durumda kanuni yerleşim yerinden söz etmek mümkündür. Bundan dolayı kanuni yerleşim yerlere bağımlı bir yerleşim yeridir.
Kanuni yerleşim yerinde kişilerin yerleşme niyeti ve oturma fiili dikkate alınmaz. Kanunu yerleşim yerine tabi olan kişiler Türk Medeni Kanunu’nun 21. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre bu kişiler velayet altında bulunan çocuklar ve vesayet altındaki kişilerdir. Eski Medeni kanunda kadının yerleşim yeri kocasına bağlıydı ancak yeni medeni kanunla bu durumda ortadan kaldırıldı.
Velayet Altındaki Çocuklar
18 yaşını doldurmayan çocuklar velayet altında olarak kabul edilir.
Türk Medeni Kanunu’nun 21. maddesine göre velayet hakkındaki çocuğun yerleşim yeri kural olarak anne veya babasının yerleşim yerine bağlıdır. Velayet altındaki çocuğun yerleşim yeri hükümlerinin aynısı evlatlık edinilen çocuk için de geçerlidir.
Çocuğun anne ve babasının ortak yerleşim yeri olması durumunda çocuğun yerleşim yeri, o ortak yerleşim yeri olarak kabul edilir. Eğer ki çocuğun anne babası boşanmış veya ayrı yaşıyorsa, çocuk hangi ebeveyninin yanında kalıyorsa yerleşim yeri orasıdır.
Vesayet Altında Bulunan Kişiler
Vesayet altında bulunan kişiler, Türk Medeni Kanunu’nun 404. maddesinde belirtilen vesayet altına alınmış küçükler ve Türk Medeni Kanunu’nun 405. maddesinde belirtilen kısıtlanmış ergin kişilerdir.
Ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrası gereğince vesayet altındaki kişilerin yerleşim yeri, bağlı oldukları vesayet makamının bulunduğu yerdir. Bu maddeye göre vesayet altındaki kişinin yerleşim yeri vasisinin değil vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesinin bulunduğu yerdir. Bu durum Türk Medeni Kanununun 397. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir.
Vesayet altındaki küçük veya kısıtlının yerleşim yerinin değiştirilmesi hususu Türk Medeni Kanunu’nun 412. maddesinde hükme bağlanmıştır. Bu maddeye göre vesayet makamının izni olmadıkça vesayet altındaki kişi yerleşim yerini değiştiremez nokta yerleşim yerinin değişmesi halinde yetki, yeni Vesayet dairelerine geçer. Bu takdirde kısıtlama yeni yerleşim yerine ilan olunur.
Saymaca Yerleşim Yeri
Kanunun bazı şartlar altında yerleşim yeri olarak kabul ettiği yerler saymaca yerleşim yeri olarak adlandırılır. Saymaca yerleşim yerinde belirtilen durumlar Türk Medeni Kanunu’nun 20. maddesinde hükme bağlanmıştır.
Bu maddeye göre bir yerleşim yerinin değiştirilmesi yenisinin edilmesine bağlıdır. Önceki yerleşim yeri belli olmayan veya yabancı ülkedeki yerleşim yerini bıraktığı halde Türkiye’de henüz bir yerleşim yeri edinmemiş olan kişinin halen oturduğu yerle, yerleşim yeri sayılır. Saymaca yerleşim yerinin ortaya çıkma sebebi herkesin bir yerleşim yeri edinmesi zorunluluğundan kaynaklanır.
Türk Medeni Kanunu’nun 20. maddesinde belirtilen iki durumda kanun, kişiye farazi bir yerleşim yeri sağlar.
Bunlardan birincisi yerleşim yerini terk etmelerine rağmen henüz bir yerleşim yeri edinmemiş olan kişilerdir bu kişilerin fiilen oturmadıkları ve sürekli yaşama niyetine sahip olmadıkları halde terk ettikleri yerleşim yerlere yenisini edineceği kadar yerleşim yeri sayılmaktadır.
İkinci durumda kanun bazı kişilerin hala oturduğu yeri yerleşim yeri olarak kabul eden. Bu kişiler açısından yerleşim yeri sayılan yerlerde fiilen oturma eylemleri yeterlidir ve yaşama niyet dedim bulurum bulunmamasının bu konuda bir önemi yoktur.
Av. Ahmet EKİN & Duygu Maide KARATAŞ