Nefsi Müdafaa Nedir?
Meşru müdafaa, bir kişinin kendisine veya bir başkasına yönelik haksız bir saldırıyı durdurmak veya etkisiz hale getirmek için gerçekleştirdiği orantılı savunma eylemleridir. Bu tür savunmaların, saldırılara karşı koruma sağlamak amacıyla yapılan tepkilerin haklı görüldüğü ve Türk Ceza Kanunu‘nda tanımlanan bir kavramdır. Meşru savunma ya da halk arasında bilinen adıyla meşru müdafaa bir hukuka uygunluk nedenidir. Saldırıyı önlemek için kullanılan gücün orantılı olması gerekmektedir.
Zorunluluk hali, kişinin kendisine veya başkasına yönelik ciddi ve kesin bir tehlikeye karşı, başka bir şekilde korunma imkânı bulunmadığı durumlarda tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak için işlediği fiillerdir. Bu durum, kişinin kusurunu ortadan kaldıran bir nedendir ve zorunluluk hali içinde bulunan kişiler cezalandırılmaz. Kişinin bilerek sebep olmadığı bir tehlike nedeniyle suç olarak tanımlanan bir fiili işlemesi durumunda ceza verilmemesini öngörür. Bu durum, “ıztırar hali” olarak da bilinmektedir.
Meşru Müdafaada Saldırıya Dair Şartlar
Kanun uyarınca aranan saldırı şartları şu şekilde sayılabilir:
- Haksız Bir Saldırı Olmalıdır.
- Saldırının Bir Hakka Yönelik Olması.
- Saldırının Savunma Anında Olması (Saldırı Devam Ederken Olması)
Meşru Savunma Hali İçin Bir Saldırı Bulunmalıdır
Meşru savunma için gereken koşullardan ilki ortada bir saldırının bulunmasıdır. Ortada bulunan saldırı herhangi bir hakka yapılmış olabilir. Ayrıca bitmesine rağmen tekrarlanması muhtemel saldırı henüz sona ermiş sayılmamaktadır.
Bu ihtimallerin tamamında saldırı vardır ve meşru savunma hakkının kullanılabilmesi için ilk koşul gerçekleşmiştir.
Meşru Müdafaa İçin Haksız Bir Saldırı Bulunmalıdır
Faile veya başkasına yönelen saldırı, haksız nitelikte bir saldırı olmalıdır. Saldırının meşru bir gerekçesi varsa, failin meşru müdafaa hükümlerinden yararlanması mümkün değildir.
Saldırı Meşru Müdafaa İle Korunabilecek Bir Hakka Yönelmeli
Saldırının kişinin hukuken korunan bir hakkına yönelmiş olması gereklidir. Her türlü hakka karşı yapılan haksız saldırı meşru savunma kapsamında değerlendirmiştir. Özellikle yaşam hakkına yönelen saldırılar meşru müdafaa bakımından yaygın olarak karşımıza çıkmaktadır.
Meşru Müdafaada Saldırı ile Savunma Eşzamanlı Olmalı
Meşru müdafaa, failin saldırısına karşılık olarak, saldırı sırasında veya saldırının hemen ardından yapılmalıdır. Savunma eylemi, saldırının başlamasından önce veya saldırı sona erdikten sonra gerçekleşirse, meşru savunma hükümleri uygulanamaz. Saldırının henüz başlamadığı veya başlamasının olası olmadığı durumlarda ya da saldırının sona erdiği hallerde meşru savunma hakkı kullanılamaz.
Meşru Müdafaada Savunmaya Dair Şartlar
Kanun uyarınca savunmaya ilişkin şartlar şu şekilde sayılabilir:
- Meşru müdafaa için savunma zorunlu olmalıdır.
- Meşru savunma saldırana karşı yapılmalıdır.
- Meşru müdafaada saldırı ile savunma orantılı olmalıdır.
Meşru Müdafaa İçin Savunma Zorunlu Olmalıdır
Saldırıdan savunma yapmadan başka bir şekilde kurtulmak mümkünse, fail meşru müdafaa hükümlerinden yararlanamaz. Failin içinde bulunduğu durum ve şartlarda, savunma yapmak saldırıdan kurtulmak için zorunlu olmalıdır.
Meşru Savunma Saldırana Karşı Yapılmalıdır
Fail, saldırıyı gerçekleştiren kişiye karşı meşru savunmada bulunabilir. Saldırıyla ilgisi olmayan üçüncü kişilere karşı yapılan eylemler meşru savunma kapsamında değerlendirilemez.
Meşru Müdafaada Saldırı ile Savunma Orantılı Olmalıdır
Meşru müdafaa durumlarında, savunmanın saldırıyla orantılı olması gerekmektedir. Savunma, saldırıyı ortadan kaldırmaya yeterli düzeyde olmalı, ancak bu amacı aşacak şekilde aşırı güç kullanılmamalıdır.
Saldırıda kullanılan araç ile savunmada kullanılan araç arasında makul bir denge bulunmalıdır. Aynı şekilde, savunma nedeniyle korunacak yarar ile saldırana verilecek zarar arasında da bir denge olmalıdır. Yargılamalarda, savunmanın orantılılığı değerlendirilirken olayın tüm özellikleri, tarafların fiziki durumları, kullandıkları araçlar ve saldırının gerçekleşme biçimi gibi tüm hususlar dikkate alınmaktadır.
Meşru Müdafaa ve Haksız Tahrikte Cezalandırma
Eğer failin eylemi meşru müdafaa şartları içinde gerçekleşmişse, fail cezalandırılamaz. Ancak, failin eylemi meşru savunma sınırlarını aşmışsa ve bu aşım haksız bir tahrikin neden olduğu hiddet ve elemin etkisi altında gerçekleşmişse, bu durumda haksız tahrik hükümleri uygulanarak failin cezasında indirim yapılır.
Haksız tahrik, işlenen fiili hukuka uygun hale getirmez; yalnızca cezada indirim yapılmasını sağlar. Bu nedenle, haksız tahrik altında işlenen eylemler, tamamen hukuka uygun meşru müdafaa eylemleri gibi değerlendirilmez, fakat failin cezası hafifletilir.
Meşru Savunmada (Meşru Müdafaada) Sınırın Aşılması
Sanık, kendisine veya üçüncü bir kişiye yönelik bir saldırı karşısında korku, telaş ve endişe içinde olabilir. Bu psikolojik durum, sanığın savunma eylemlerini yönlendirme yeteneğinde bir azalmaya neden olabilir.
Sanığın ruh halinin meşru savunma sınırlarını aşılıp aşmadığının belirlenmesinde büyük önem taşır. Eğer fail, sadece kin veya intikam duygusuyla hareket ederek saldırıya cevap verirse, bu durumda meşru savunma sınırlarının aşıldığından ziyade haksız tahrik hükümleri değerlendirilmelidir. Meşru müdafaa sınırlarının tamamının bir arada gerçekleşmesi halinde ise failin cezalandırılması söz konusu olmayabilir.
Meşru savunmada sınırın aşılması halinde ceza verilmemesi için gereken şartlar şunlardır:
- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,
- Meşru savunma yapabilmek için zorunlu olan saldırıya ilişkin şartların tümünün mevcut olması,
- Meşru savunmaya ilişkin koşullardan “ölçülülük ya da orantılılık” koşulunun, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,
- Meşru müdafaa sınırının aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.
Ceza Hukukunda Zorunluluk Hali (TCK 25/2)
Zorunluluk hali, hukuki yükümlülüğü olmayan bir kişinin, bilerek sebep olmadığı ancak kendisinin veya başkasının ağır ve kesin bir tehlikesini, ancak kanunun suç saydığı bir durumu bertaraf etmek için tehlikeye katlanması durumudur.
Meşru savunma ile zorunluluk halinin birbirinden ayıran en temel fark haksız saldırı olup olmamasıdır.
Meşru Müdafaa (Savunma) ve Zorunluluk Hali Yargıtay Kararları
Meşru savunma ve zorunluluk halinin oluşup oluşmadığına ilişkin değerlendirmeleri aşağıda başlık başlık Yargıtay Kararları ışığında inceleyeceğiz.
Kendisini ve Köpeğini Koruma “Zorunluluk Hali” Nedeniyle Havaya Ateş Açma
07.08.2006 tarihinde saat 22.20 sıralarında bir şahsın Yıldızeli Karşıyaka Mahallesi Tokat yolu kavşağında av tüfeği ile havaya ateş ettiğinin polis haber merkezine ihbar edilmesi üzerine olay yerine giden polis memurlarınca sanığın saat 22.40’da ihbarda belirtilen yerde suçta kullandığı tüfek ile birlikte yakalandığı, yapılan adli muayenesinde alkollü olmadığının tespit edildiği, olay yerinde anayol üzerinde 3 adet boş kovanın bulunduğu, sanığın aşamalarda özetle; evinin önünde kendi köpeği ile sokak köpeklerinin boğuştuğunu ve köpeğinin yaralandığını, ayırmak isteyince köpeklerin üzerine geldiğini, bu nedenle kendisini ve köpeğini korumak amacıyla evden ağabeyi H. Kızgın’a ait tüfeği alarak havaya doğru 3 el ateş ettiğini savunduğu anlaşılmıştır. (Sanık kasten genel güvenliğin tehlikeye düşürülmesi suçu nedeniyle cezalandırılmıştır.)
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 17.02.2004 gün ve 26-39 sayılı kararında “kendisine saldıran başıboş köpeğe zaruretten dolayı bir el ateş eden”, 24.10.1977 gün ve 332-375 sayılı kararında ise “rastladığı bir kavgayı ve husulü mümkün vahim olayları önlemek ve polisi davet maksadıyla meskun mahalde havaya ateş eden” sanıkların zaruret hali nedeniyle meskun mahalde nedensiz ateş etmek suçundan cezalandırılamayacakları kabul edilmiştir.
İlçe dışında, nispeten yerleşimin az olduğu bir mahallede oturduğu anlaşılan sanığın geceleyin evinin önünde köpeğine saldırıp yaralayan sokak köpeklerini uzaklaştırmak için tüfekle havaya doğru 3 el ateş etmesinden ibaret eyleminde TCK’nun 25/2. maddesi kapsamında bir zorunluluk hali mevcut olup faile ceza verilmesi mümkün değildir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Karar : 2013/64).
Polisin Meşru Savunma Sınırını Kast Olmaksızın Aşması
Hırsızlık yaptıkları anlaşılan ve haklarında hırsızlık suçundan da yargılanan katılan ve arkadaşı …‘in olay sırasında görevli polis memurlarının dur ihtarına uymayarak kaçtıkları, silah kullanma konusunda eğitim almış bulunan sanığın kaçan failleri yakalamak amacıyla içinde oldukları aracı durdurmak için tekerlerine ateş etme imkanı bulunmasına rağmen, kendisinin de yaralanması sebebiyle heyecanlanarak meşru savunma sınırını kasıt olmaksızın aşarak aracın içine doğru ateş ettiği ve katılanı yaraladığı anlaşıldığından, 27/1. maddesi delaletiyle 89/1-3, 62. maddelerine göre cezalandırılması yerine delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, olası kasıtla yaralama suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 3. Ceza Dairesi – Karar: 2016/19864).
Meşru Savunma ve Haksız Tahrik Şartları
Sanık Bülent, müşteki Ceyhan’ın eşiyle ilişkiye girmek için gündüz vakti polis kıyafetiyle ve silahıyla Ceyhan’ın evine girmiştir. Evde Ceyhan’nın küçük çocuğunun da bulunduğu, müşteki Ceyhan’ınn eve döndüğünde sanık Bülent’e saldırarak yaraladığı, sanık Bülent’in olayın oluşumunu önceden göze alıp sonuçlarını kabullendiği anlaşıldığından haksız eylemin Bülent’nin davranışından kaynaklandığı, bu nedenle sanık Bülent’e yönelen saldırının haksız olmadığı, sonuç olarak sanık Bülent’in Ceyhan’a karşı işlediği kasten adam yaralama suçunda meşru müdafaa şartlarının oluşmadığı kabul edilmelidir. Sanık Bülent, şartları varsa haksız tahrik indiriminden yararlanabilir (Yargıtay 3. Ceza Dairesi – Esas No: 2010/13738, Karar No: 2012/30870, Tarih: 20.09.2012).
Hırsızlık Suçunu Engelleme ve Meşru Savunma
Maktul ve arkadaşları, sanığa ait işyerinden mallarını çalmaya çalışmış, malları arabaya yüklemiş, bunu gören sanık da çalınan malları kurtarmak amacıyla maktule ateş etmiş ve maktulü öldürmüştür. Olayda mallarının çalınmasını önlemek için hareket eden ve kasten adam öldürme suçu işleyen sanık meşru müdafaa hükümlerinden yararlanmalıdır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi – Esas No: 2013/2791, Karar No: 2013/5664, Tarih: 10.10.2013).
Panik, Korku ve Heyecan Nedeniyle Meşru Müdafaada Sınırın Aşılması
Sanık ile mağdur arasında geçmişe dayalı husumet vardır. Mağdur sanığı yolda görüp önüne çıkmış, yere yatırıp vurmuş ve boğazını sıkmaya başlamış, mağdurun kardeşi de bu sırada hareket etmesini engellemek için sanığın ayaklarını tutmuştur. Sanık tüm çabasına rağmen kurtulamayınca cebindeki çakıyı çıkararak mağduru göğüs bölgesinden yaralamıştır. Meşru müdafaada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaş ile aşıldığı anlaşılmaktadır.
Sanığın, maruz kaldığı saldırının etkisiyle içine düştüğü psikolojik hal nedeniyle heyecanlanması, paniğe kapılması ve hatta korkması, bunun sonucunda da meşru savunma sınırını aşması hayatın olağan akışında beklenebilecek bir durumdur. Somut olayda TCK’nun 27. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma şartları gerçekleşmiştir. Sanığın meşru müdafaada sınırın aşılması nedeniyle kasten adam öldürmeye teşebbüs suçundan beraatine karar verilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurul Kararı – Esas No: 2012/1-1286, Karar No: 2012/1-1286, Tarih: 28.05.2013).
Meşru Savunmada (Müdafaada) Sınırın Aşılması ve Haksız Tahrik Arasındaki Fark
5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 27. maddesinin 2. fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunmada sınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüştür. Buna göre bu hükmün uygulanabilmesi için;
1- Meşru müdafaa ile korunabilecek bir hakkın bulunması, 2- Saldırıya ilişkin şartların var olması, 3- Savunmaya ilişkin şartlardan “ölçülülük” şartının, savunma lehine ihlal edilmek suretiyle sınırın aşılması, 4- “Sınırın aşılması”nın mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi,
Gerekmekte olup, tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi halinde, meşru müdafaada sınırı aşan faile CMK’nun 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda; kişinin maruz kaldığı saldırı nedeniyle içerisine düştüğü korku, telaş ve şaşkınlık dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru müdafaada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılamayacağı kabul edilir.
Dolayısıyla burada belirleyici olan, maruz kalınan saldırının kişiyi içerisine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi, sırf maruz kaldığı saldırının etkisi altında, “heyecan, korku ve paniğe” kapılarak meşru müdafaa sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşın; sırf saldırının etkisiyle değil de, saldırıdan kaynaklanmış olsa dahi öfke ve gazap gibi nedenlerle sınırı aştığında ise aynı korumadan faydalanamayacaktır. Başka bir deyişle, sınırın aşılması konusunda failin o anda içerisinde bulunduğu ruh halini adil bir tarzda göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Yani failin niyeti, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir saldırının defedilmesinden ziyade, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru müdafaanın sınırlarını aşma değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 10.12.2013 gün ve 60-603; 05.10.2010 gün ve 175-182 ile 31.03.2009 gün ve 201-81 sayılı kararlarda da aynı hususlara vurgu yapılmıştır.
Özü itibariyle meşru müdafaa, kendisi veya başkasının bir hakkına yönelmiş olan ve devam eden bir saldırının derhal def edilebilmesi için, failin gerçekleştirdiği fiillerden ötürü cezalandırılmamasını ifade eder. Meşru müdafaa halinde, mutlaka bir saldırı bulunması ve bu saldırının da kişinin hukuken korunmaya değer bir hakkına yönelmesi gerektiği göz önünde bulundurulduğunda, meşru müdafaa müessesesinin, “haksız tahrik” halini de kapsadığı ileri sürülebilir. Başka bir deyişle, haksız tahrikte yer alan “haksızlık unsuru” meşru müdafaanın şartlarından olan “saldırı”da da vardır. Buna karşılık, meşru müdafaada bulunan kişinin eylemi, saldırgan açısından haksız tahrik olarak değerlendirilemez. Zira hukuk düzenini ilk ihlal eden saldırganın kendisidir.
Meşru müdafaanın şartları kalktıktan sonra işlenen bir fiil söz konusu olduğunda ise; örneğin, saldırganın elindeki silahı atıp olay yerinden uzaklaştığı sırada, failin saldırganı yaralaması halinde, ortada devam eden bir saldırı söz konusu olmadığı için meşru müdafaa sözkonusu olmaz; bu halde sonlandırılmış olan ilk saldırıda bulunan kişinin bu hareketi nedeniyle ancak haksız tahrik hükümleri uygulanabilir. Böyle bir durumda fail, kendisini korumak için değil, sona ermiş olan saldırıdan duyduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisiyle hareket etmiş ve bir tepki neticesinde suçu işlemiştir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.02.1984 gün ve 305-61 sayılı kararında bu husus; “yasal savunma koşulları kalktıktan sonra suç işleyen sanık hakkında TCY’nın 50 değil, 51/1. maddesinin uygulanması gerekir” şeklinde vurgulanmıştır. Bu durumda hâkim, sona ermiş bulunan saldırının niteliğini değerlendirerek olayda haksız tahrik indirimi yapabilecektir.
Daha önce yaşadıkları kavgaların etkisi ile maktulün gece vakti elindeki döner bıçağı ile saldırarak bir süre sanığı kovaladığı, maktulün ayağının takılarak yere düşmesi üzerine sanığın bundan yararlanarak durup ruhsatsız tabancasını çıkararak korkutmak için bir kez havaya bir kez de duvara doğru ateş ettiği, maktulün gizlendiği duvarın arkasından çıkarak tekrar sanığın üzerine gelmeye devam ettiği, bu kez sanığın 1-2 metre mesafeden tabanca ile bir kez ateş etmesi üzerine maktulün sol kaşı üzerinden isabet aldığı, bu aşamadan sonra sanığın bir kez de yakın mesafeden ateş ederek maktulün sırt bölgesinden yaralanmasına neden olduğu olayda;
Maktulün başına isabet eden atışın uzak atış olup karşı istikametten yapılmış olması, diğer atışın ise yakın atış mesafesinden sırtına doğru yapılması gözönüne alındığında sanığın üçüncü ve dördüncü atışları peş peşe yapmadığı, oluşa uygun bulunan bir kısım tanıkların da beyanlarında belirttiği üzere sanığın son atışını, maktul sağ kolu üzerine yere düştükten sonra yakın mesafeden sırtına doğru yaptığı kabul edilmelidir.
Buna göre, meşru savunma ya da meşru savunma sınırının aşılması düşünülebilir ise de, maktulün başına isabet eden atışla yere düştüğü ve etkisiz hale geldiği, döner bıçağının da elinden düşmesi nedeni ile saldırıyı etkisiz hale getirmiş olan sanığın gerekmediği halde yerde yatmakta olan maktulün hayati bölgesi olan sırtına yakın mesafeden bir el daha ateş ederek onu sırtından da vurması ve eylemin ölümle sonuçlanması dikkate alındığında sanığın saldırının etkisiyle değil, saldırıdan kaynaklanmış olsa da daha önceki ve olay esnasındaki saldırılara karşı duyduğu öfke ve gazap nedeniyle hareket ettiği, başka bir ifadeyle sanığın niyetinin kin duygusunu tatmine yönelik olduğu anlaşıldığından eylemin (meşru müdafaada sınrın aşılması değil) haksız tahrik altında kasten öldürme suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Karar : 2015/314)
Sarhoş Olan Saldırgana Karşı Meşru Müdafaada Sınırın Aşılması
Tarafsız görgü tanığı bulunmayan olayda, sanığın duruşmaların belli bir evresinden sonra ve psikolojik nedenlere dayalı olarak kendisini cezadan kurtarmak amacıyla suçu inkar etmesi dışında, bu evreye kadar devam eden ve Hatice Arıoğlu ile Satı Arıoğlu’nun ifadeleriyle de tam bir uyum gösteren savunması ile tanıklar Ömer Arıoğlu ve Mehmet Tığlı’nın savunmayı büyük ölçüde doğrulayan beyanları, maktulün arkadaşı olduğu anlaşılan Ramazan Küçükşahin ve Ersan Ünal’ın ifadeleriyle birlikte değerlendirilip, maddi delillerle karşılaştırıldığında savunmaya itibar edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu nedenle; gece saat 24.00 sıralarında, kadınlardan ve küçük çocuklardan başka kimsenin bulunmadığı eve tahtadan yapılmış olan tuvalet penceresini kullanarak girecek kadar gözünü karartmış ve makul hareket edemeyecek ölçüde sarhoş olan maktulün, evin içerisinde sanık Aliye Yılmaz’a, sanığın annesi Hatice Arıoğlu’na ve yengesi Satı Arıoğlu’na yönelik olarak cinsel ilişkiye girme istediğini de açıkça ortaya koyan saldırgan hareketlerde bulunup, bahsedilen üç kadının tüm uğraşlarına rağmen saldırılarına son vermeyerek onları zor durumda bırakması ve kadınların güç kullanarak ta saldırılara son vermeye muktedir olamamaları sonunda; tamamen saldırıdan kurtulma gayesine yönelik olarak eline aldığı tüfeğe bir fişek koyup, maktule rastgele ateş ederek ölümüne neden olan sanığın, meşru savunmanın sınırını olay sırasında kapıldığı mazur görülebilir korku, panik ve şaşkınlıkla aştığını kabul etmek gerekir.
Bu anlamda, evin içerisindeki cesedi gömleğin etekleri pantolonun dışına çıkmış vaziyette bulunan ve bu haliyle belinde silah olup olmadığı net olarak anlaşılamayan maktulün, olay sırasında gerçekten silahlı olup olmaması, sanığın içinde bulunduğu heyecan ve korku göz önünde bulundurulduğunda çok ta önemli değildir. Dolayısıyla sanık 5237 sayılı Yasanın 27/2. maddesine (meşru savunmada sınırın aşılması) uyan eylemi nedeniyle kusursuz sayılmalı ve kendisine ceza verilmemelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Karar : 2008/37).
Zorunluluk Hali Nedeniyle Mühür Bozma Suçu
Panodan duman sızıntısı ve koku gelmesi sebebiyle yangın çıkma ihtimali gözetilerek tehlikeyi önlemek amacıyla kırılıp müdahalede bulunulduğu, böylece eylemin zorunluluk hali etkisi ile işlendiği anlaşılmakla, sanıklar hakkında TCK’nun 25/2. maddesi gereğince eylemlerini zorunluluk hali içinde işlemiş oldukları, bu nedenle CMK’nun 223/3-b maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına kararı verilmesi gerekİR (Yargıtay 11. Ceza Dairesi – Karar : 2015/278).
Zorunluluk Hali Sebebiyle Mala Zarar Verme
Sanığın, müştekinin ikamet ettiği evinin balkonuna müştekinin rızası olmadan girerek balkonun zemin fayanslarını kırmak suretiyle zarar verdiğinin iddia edildiği olayda,
Sanığın, yağmur nedeniyle üst katta balkonda su biriktiğini, evinin zarar gördüğünü, komşusunun evde olmadığını, bu nedenle üst kattaki balkona çıkıp suyu tahliye etmek için fayansları kırdığını savunması ve müştekinin de çatıdan sanığın balkonuna yağmur sularının aktığını, yağmur oluğu yapmak için balkonuna girdiğini ve fayanslara bu nedenle zarar verdiğini ifade etmesi karşısında, eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 25/2. maddesinde öngörülen zorunluluk hali kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi bakımından, olay tarihinde, sanığın evinde meydana gelen zararı başka bir şekilde önleme imkanının bulunup bulunmadığı hususlarının araştırılıp gerektiğinde mahallinde uzman bilirkişiler marifetiyle keşif yapılmak suretiyle elde edilecek sonuçlar birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 15. Ceza Dairesi – Karar : 2014/16025).
Defalarca Bıçakla Saldıran Kişiye Tabancayla Ateş Etmek Meşru Savunmadır
TCK’nın 25. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1- Saldırıya ilişkin şartlar:
a)Bir saldırı bulunmalıdır.
b) Bu saldırı haksız olmalıdır.
c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.
d) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.
2- Savunmaya ilişkin şartlar:
a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.
b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, “Sınırın aşılması” söz konusu olabilmektedir
Aşırı derecede alkollü olan maktul …‘ın, eşi olan katılan …‘ın üzerine yürüyüp evden ayrılmasına neden olduktan sonra, bu duruma daha da sinirlenerek eline aldığı bıçak ile sanık …‘nin üzerine giderek kavga etmesi, maktulün sanığı merdivenlerden aşağıya doğru sürüklemesi nedeniyle sanığın ayakkabısını dahi giyme fırsatı bulmadan kendisini sokakta bulması ve maktulün sokakta da sanığa bıçakla vurmaya devam etmesi, civarda bulunan kişilere polisi aramalarını söyleyen sanığın, son ana kadar bekleyip boyun ve çenesine doğru bıçakla saldırı olması üzerine tabancasını eline alması, adli rapor bulgularıyla tespit edilen sanıktaki yaraların yeri ve özelliğine göre maktul tarafından saldırı aracı olan bıçağın kullanılma şekli göz önüne alındığında, saldırıyla sanığın savunma amacıyla tabanca kullanmasında orantısızlık bulunmaması karşısında; olay esnasındaki maktul tarafından yaralanacağı veya öldürüleceği korkusu içerisinde olan sanık …‘nin devam eden saldırıyı başka türlü def etme imkânı olmadığı, saldırı ile orantılı bir şekilde karşılık verdiği anlaşıldığından, meşru savunma koşullarının oluştuğu ve hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği kabul edilmelidir (Ceza Genel Kurulu 2017/1181 E. , 2021/595 K.).
Av. Ahmet EKİN & Stj. Av. Ezgi DEMİROCAK
Hocam, geçen gün okul koridorunda 3-4 kişiyle kavga etmek durumunda kaldım. Olay, kız kalabalığı gördüğümde kavga edeceklerini düşündüğüm için onlar kavga etmeden önce nöbetçi hocaya bilgi vermek amacıyla sakin bir şekilde geçtim. Ancak, sınıfa giderken beni durduran bir kız ve erkek oldu. Kız, neden söylediğimi sordu ve ben özür dilemeye hazırlanırken, erkek arkadaşı beni yakamdan sert bir şekilde tuttu. Bu ani tepki karşısında kendimi savunmak adına refleksle bir yumruk attım. Bunun üzerine birçok kişi üzerime çullandı ve ben de kendimi savunmak adına onlara karşı yumruk attım. Attığım yumrukların, nefsi müdafaa kapsamında olduğunu düşünüyorum. Şu anda okulda uzaklaştırma cezasıyla karşı karşıyayım ve bu durumu çözmek adına önerilerinizi bekliyorum.
Merhaba Mustafa Bey,
Avukatlık Kanunu gereğince ücretsiz danışmanlık veremiyoruz. Danışma hizmetimizden faydalanmak istemeniz halinde 0532 399 3546 numaralı telefondan ya da ekin@ekinhukuk.com.tr mail adresinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.