Menfi Tespit Davasında Arabuluculuk Şartı
Ticari nitelikteki menfi tespit davalarında arabuluculuğa başvurulmadan dava açılması halinde dava, dava şartı yokluğundan reddedilir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas: 2022/8500, Karar: 2023/1197, K. Tarihi: 02.05.2023 |
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 73. maddesine göre, tüketici davaları tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir.
Ancak, 28/07/2020 tarihli 7251 sayılı Kanun’un 59. maddesi ile TKHK’ya eklenen 73/A madde hükmü uyarınca, tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiştir. Bu düzenleme, 28/07/2020 tarihinden itibaren tüketici mahkemelerinde dava açmadan önce arabulucuya başvurulmasının dava şartı olduğunu belirtirken, kanunda arabulucuya başvurulmadan doğrudan tüketici mahkemelerinde dava açılabilecek istisnai hallerin tek tek sayıldığını ifade etmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115. maddesinde genel dava şartları düzenlenmiş olup, dava şartı noksanlığının giderilebilmesi halinde mahkemenin kesin süre vereceği belirtilmiştir. Ancak, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A hükmünde, kanun koyucunun arabuluculuk dava şartının tamamlanabilir nitelikte olmadığını açıkça ifade ettiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, arabulucuya başvurulmadan doğrudan dava açıldığının anlaşılması halinde, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verileceği belirtilmiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2022/8500 Esas, 2023/1197 Karar sayılı ve 02.05.2023 tarihli ilamında; ticari nitelikteki menfi tespit davalarında arabuluculuğa başvurulmadan dava açılması halinde dava, dava şartı yokluğundan reddedilmesi gerektiği içtihat edilmiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas: 2022/8500, Karar: 2023/1197, K. Tarihi: 02.05.2023 “İçtihat Metni” Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiştir. Kararın davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü: I. DAVA Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili hakkında davalı tarafından Diyarbakır İcra Müdürlüğünün 2021/97506 E. sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine özgü icra takibine girişildiğini, müvekkilinin 11.06.2021 tarihinde 06 … plaka sayılı aracı davacıya ait olan B. Oto isimli galeriden 240.000 TL karşılığında satın aldığını, aracın kredi borcunun olması nedeniyle tescil işleminin yapılamadığını, ancak aracın müvekkiline teslim edildiğini, oto satış mukavelesine ek olarak içeriği boş bırakılmış kambiyo senedinin müvekkiline imzalattırıldığını, aracın devir işleminin yapılamaması nedeniyle müvekkilinin aracı, davalının talebi üzerine Ş. A. isimli kişiye teslim ettiğini, buna rağmen davalı tarafın müvekkilinin imzaladığı boş senedi doldurmak suretiyle müvekkili aleyhine icra takibine başladığını, davalı hakkında bedelsiz senedin icraya konulması nedeniyle suç duyurusunda bulunulduğunu belirterek müvekkilinin davalı tarafa borçlu olmadığının tespitine, Diyarbakır İcra Müdürlüğünün 2021/97506 E. sayılı dosyasında ihtiyati tedbir kararı verilerek icra veznesine girecek paranın davalıya ödenmemesine ve haksız icra takibinin durdurulmasına, alacağın %20’sinden aşağı olmamak kaydıyla kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. II. CEVAP Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın konusunun bonodan kaynaklı menfi tespit davası olması nedeniyle görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğunu, yetkili mahkemenin ise icra takibinin yapıldığı yer mahkemesi ve davalının yerleşim yeri mahkemesi olduğunu, müvekkilinin davacı ile araç satış sözleşme protokolü ve bono imzaladığını, sözleşme imza altına alındıktan 3 gün sonra Ş.A. tarafından sözleşmenin kefil sıfatıyla imzalandığını ve davacının araç satış bedelini ödedikten sonra devrin yapılması için 14.06.2021 tarihinde vekaletname ile satış yetkisinin Ş.A.’ya verildiğini, vade geldiğinde davacının sözleşmede belirtilen 240.000 TL tutarındaki araç bedelini ödemediğini, araç bedelinin ödenmesini ya da aracın kendilerine teslim edilmesini istediklerini, müvekkilinin ne arabasına ne de alacağına kavuşamadığı için Diyarbakır İcra Dairesinin 2021/97506 Esas sayılı dosyasıyla kambiyo senetlerine özgü icra takibi başlatıldığını, davanın konusunun icra takibine konu mezkur bono olduğunu savunarak davanın reddini ve davacı borçlu aleyhine % 40 oranında kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; ”…davanın icra takibinden sonra açılan menfi tespit davası olduğu, 2004 sayılı İİK’nın 72. maddesinde iki özel yetki kuralı öngörüldüğü, bu yetki kurallarına göre davalı alacaklının yerleşim yeri mahkemesi ile icra takibinin yapıldığı yer mahkemesinin yetkili olduğu, davalı tarafça yasal süresi içerisinde yetki itirazında bulunulduğu, davalı alacaklının yerleşim yeri adresinin Diyarbakır olduğu, icra takibinin de Diyarbakır İcra Dairesinde yapıldığı…” gerekçesiyle Mahkemenin yetkisizliğine ve yetkili mahkemenin Diyarbakır Tüketici Mahkemesi olduğuna karar verilmiştir. IV. İSTİNAF A. İstinaf Yoluna Başvuranlar İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur. B. İstinaf Sebepleri 1. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6502 sayılı TKHK 73 üncü maddesinin beşinci fıkrası hükmünde tüketici davalarının tüketicinin ikametgah mahkemesinde açılabileceğinin belirtildiğini, özel yetkiye dair bu düzenleme doğrultusunda Nusaybin Tüketici Mahkemelerinin yetkili olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. 2. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı tarafça 28.01.2022 tarihinde icra tehdidi ve baskısı altında olduğundan bahisle borcun tamamının İcra Müdürlüğü hesabına yatırıldığını, bu nedenle açılan davanın istirdat davasına dönüşmesi gerektiğini, icra müdürlüğünün hafta sonu işlem yapılmak suretiyle sadece tedbir kararını uygulaması gerekirken dosyadaki hacizleri kaldırarak dosyayı infazen kapattığını, ihtiyati tedbire ilişkin 6100 sayılı HMK’nın 397 nci maddesindeki şartlarının oluşmadığını, bu nedenle ihtiyati tedbir kararının kaldırılması gerektiğini, icra müdürlüğünce hacizlerin kaldırılarak dosyanın infazen kapatılması işleminin hukuka aykırı olduğunu, talepleri doğrultusunda icra dosyanın yeniden işleme alındığını belirterek ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına ve takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir. C. Gerekçe ve Sonuç Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; ”Dosya kapsamından, davacı taraf ile davalı arasında 11.06.2021 tarihli oto satış mukavelesi düzenlendiği, bu hukuksal ilişki içerisinde davacı tarafın mesleki ve ticari amaçla hareket etmediğinden 6502 sayılı TKHK’nın m. 3/1-k bendi kapsamında tüketici; davalı tarafın ise aynı yasanın 3/1-ı bendi kapsamında mesleki amaçla tüketiciye hizmet sunan sağlayıcı konumunda olduğu, bu haliyle taraflar arasındaki işlem tüketici işlemi olduğundan ihtilafa bakmakla görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğu, davacı vekilinin yetkiye ilişkin istinaf itirazı yönünden: 6502 sayılı TKHK m. 73(5) hükmü uyarınca tüketici davalarının, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabileceğini, bu nedenle Mahkemece yetkisizlik kararı verilmesinin isabetsiz olduğunu, kamu düzeni ilkesi uyarınca re’sen yapılan istinaf incelemesinde: 7251 sayılı Kanun’un (RG, 28/07/2020 – 31199) 59. maddesi ile, 6502 sayılı TKHK’nın 73’üncü maddesinden sonra gelmek üzere “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlığıyla eklenen 73/A maddesi gereğince tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olarak kabul edildiği, söz konusu düzenleme ile 28/07/2020 tarihinden itibaren tüketici mahkemelerinde dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olup, kanunda arabulucuya başvurulmaksızın doğrudan tüketici mahkemelerinde dava açılabilecek hallerin ise istisnai olarak tek tek sayıldığı, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na (HUAK) “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” başlığı ile eklenen 18/A maddesinin 2. fıkrası gereği rabulucuya başvurulmadan doğrudan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verileceği, genel dava şartlarının düzenlendiği 6100 sayılı HMK m. 115 hükmünde; dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise, bunun tamamlanması için mahkemenin kesin süre vereceği; dava şartı noksanlığının, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, davanın usulden reddedilemeyeceğinin ifade edildiği ancak 6325 sayılı HUAK m. 18/A(2) hükmünde, kanun koyucunun açık düzenleme yaparak arabuluculuk dava şartının tamamlanabilir nitelikte olmadığı konusunda iradesini net olarak ortaya koyduğu, davanın 26/01/2022 tarihinde açıldığı, yasa değişikliğinin yürürlük tarihinin 28/07/2020 olduğu, somut uyuşmazlıkta dava öncesinde arabuluculuk yoluna başvurulmadığı; menfi tespit davası 6502 sayılı TKHK m. 73/A sayılan istisnalar kapsamına girmediğinden dava öncesinde arabuluculuk yoluna başvurulmasının eldeki dava açısından da dava şartı olduğu, bu durumda davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile mahkemenin yetkisizliğine karar verilmesinin yerinde görülmediği, asıl davayı dava şartı noksanlığı nedeniyle göremeyecek olan mahkemenin geçici hukukî koruma talebinin esası hakkında da karar veremeyeceği göz önüne alınarak, bu gerekçe ile öncelikle tedbir talebinin reddine ve aynı gerekçe ile itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile tedbir talebinin kabulüne ve itirazın reddine karar verilmesinin de doğru görülmediği…” gerekçesiyle davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararının tarafların istinafına atfen ve 6100 sayılı HMK’nın 355 inci maddesinin birinci fıkrası ikinci cümlesi gereği resen görülen kamu düzenine aykırılık nedeniyle İlk Derece Mahkemesinin kaldırılmasına, 6100 sayılı HMK m. 353(1)-b-2 hükmü gereğince yeniden hüküm kurulmasına, buna göre; davacı tarafından açılan davanın 6502 sayılı TKHK m. 73/A, 6235 sayılı HUAK m. 18/A(2) ve 6100 sayılı HMK 114 üncü maddesinin 2 nci ve 115 inci maddesinin 2 inci fıkraları hükümleri gereğince dava şartı yokluğundan usulden reddine, davalı vekilinin ihtiyati tedbire itirazının kabulüne, 28.01.2022 tarihli tedbir kararının kaldırılmasına, karar verilmiştir. V. TEMYİZ A. Temyiz Yoluna Başvuranlar Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur. B. Temyiz Sebepleri Davacı vekili temyiz başvuru dilekçesinde özetle; davanın arabuluculuk dava şartına tabi olmadığını, vadesi gelmiş senetlere dair açılan davalarda zorunlu arabuluculuğun dava şartı olarak gözetilmemesi gerektiğini, Yargıtay’ın da menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığına karar verdiğini, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi tarafından 13.02.2020 tarihinde 2020/85 E. 2020/454 K. sayılı Bölge Adliye Mahkemeleri Hukuk Daireleri’nin Kesin Nitelikteki Kararları Arasındaki Uyuşmazlığın Giderilmesine Yönelik Karar’ında ticari niteliklteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığına ve arabulucuya gidilmiş olmasının dava şartı olmadığına oybirliği ile kesin karar verildiğini, Bölge Adliye Mahkemesince menfi tespit davasının 6502 sayılı TKHK m. 73/A sayılan istisnalar kapsamına girdiği gözetilmeden karar verildiğini, konulmuş olan ihtiyati tedbir kararının devamına karar verilmesi gerektiği aksi halde müvekkil açısından telafisi güç zararlar oluşacağından dolayı ihtiyati tedbir kararının devamına karar verilmesini talep ettiklerini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir. C. Gerekçe 1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme Uyuşmazlık, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72 nci maddesi hükmü uyarınca, araç satış sözleşmesi kapsamında verilen kambiyo senedine dayalı olarak başlatılan icra takibinden sonra açılan menfi tespit istemine ilişkindir. 2. İlgili Hukuk 1. 7251 sayılı Kanun’un 59 uncu maddesi ile, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 73 üncü maddesinden sonra gelmek üzere “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlığıyla eklenen 73/A maddesi gereğince tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiştir. 2. 6502 Sayılı Kanun’un 73/A maddesinin birinci fıkrasında a) Tüketici hakem heyetinin görevi kapsamında olan uyuşmazlıklar, b) Tüketici hakem heyeti kararlarına yapılan itirazlar, c) 73 üncü maddenin altıncı fıkrasında belirtilen davalar, ç) 74 üncü maddede belirtilen davalar d) Tüketici işlemi mahiyetinde olan ve taşınmazın aynından doğan uyuşmazlıklarda ise dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır. 3. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” başlığı ile eklenen 18/A maddesinin ikinci fıkrasında; “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” düzenlemesi getirilmiştir. 3. Değerlendirme Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesine ve kararda belirtilen gerekçelere göre, her ne kadar davacı tarafça menfi tespit davalarının 6502 Sayılı Kanun’un 73/A maddesi gereği zorunlu arabuluculuğa başvurulması gereken uyuşmazlıklardan olmadığı ileri sürülmüşse de, Kanun’un 73/A maddesinin birinci fıkrasında arabuluculuğa ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı tüketici uyuşmazlıklarının tahdidi olarak sayıldığı, menfi tespit davasının bu sayılan uyuşmazlıklardan olmadığı, davacı tarafça belirtilen Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 13.02.2020 tarihli ve 2020/85 E. 2020/454 K. Sayılı kararının ticari nitelikteki menfi tespit davalarına ilişkin olduğu, yukarıda yer verilen hukuk kuralları gereği arabuluculuğa başvurulmadan dava açılması durumunda davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği ve Bölge Adliye Mahkemesince de bu yönde karar verildiği anlaşılmakla, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir. VI. KARAR Açıklanan sebeplerle; Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA, Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 02.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi. |