İçtihatlar

Korkak Denmesi Halinde Haksız Tahrik İndirimi

Maktulün sanığa karşı “korkak” demesi, sanıkta hiddetli ve şiddetli bir elem oluşturabilecek boyuta ulaşmadığından haksız tahrik indirimi yapılamaz.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas: 2022/449, Karar: 2022/765, K. Tarihi: 06.12.2022

Haksız tahrik, Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesinde; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on sekiz yıldan yirmi dört yıla ve müebbet hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Haksız tahrik indiriminin gerçekleşmesi için gerekli şartlar şunlardır:

  • Haksız tahrike neden olan bir fiil olmalı,
  • Haksız tahrike neden olan fiil ‘’haksız fiil’’ statüsünde olmalı,
  • Suçun mağduru haksız fiili gerçekleştiren kişi olmalıdır,
  • Fail tarafından işlenen suç hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında işlenmelidir.

Görüldüğü üzere, failin haksız tahrik indiriminden yararlanabilmesi için mağdur tarafından faile yönelik haksız fiil niteliğinde bir hareket mevcut olmalı ve bu hareketin meydana getirdiği hiddet ve elemin etkisi ile fail suç işleme durumunda kalmış olmalıdır.

Somut olayda maktulün faile karşı kullanmış olduğu “korkak” ifadesi, failde yaratmış olduğu elem ve hiddet ile suç işlemeye sürükleyecek bir haksız fiil niteliğinde olmadığından fail haksız fiil indiriminden yararlanamamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2022/449, 2022/765 Karar sayılı ve 06.12.2022 tarihli ilamında; maktulün sanığa karşı “korkak” demesi, sanıkta hiddetli ve şiddetli bir elem oluşturabilecek boyuta ulaşmadığından haksız tahrik indirimi yapılamayacağı içtihat edilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas: 2022/449 Karar: 2022/765 K. Tarihi: 06.12.2022

Kararı Veren

Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi

Sayısı : 291-301

3- Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı

Sanık …’un kasten öldürme suçundan TCK’nın 81/1, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.12.2015 tarihli ve 280-421 sayılı hükmün, sanık ve katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.09.2020 tarih ve 2235-1863 sayı ile;

“Sanık … hakkında; maktul …’i kasten öldürmek suçundan açılan kamu davasında, 6284 sayılı Kanunun 2/1-d ve 20/2 maddeleri uyarınca Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bu suçun zarar göreni olduğu, bu sıfatının gereği olarak CMK’nin 233 ve 234. maddeleri gereğince kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve öteki haklarını kullanabilmesi için duruşmadan haberdar edilmesi gerektiği halde, usulen dava ve duruşmalar bildirilmeden, davaya katılma ve CMK’nin mağdur ve katılanlar için öngördüğü haklardan yararlanma olanağı sağlanmadan yargılamaya devam edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyan Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen sanığın kasten öldürme suçundan TCK’nın 81/1, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin 10.06.2021 tarihli ve 291-301 sayılı hükmün, sanık ve katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 06.04.2022 tarih ve 12802-2624 sayı ile; sanık müdafisinin temyiz isteminin reddiyle onanmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,

Çoğunluk görüşüne katılmayan Daire Üyesi T. Ateş; “Sanık …’nin maktule …’ı kasten öldürdüğü sübuta eren dosyada yerel mahkeme tarafından sanık lehine haksız tahrik indirimi yapılmış olup bu karar Dairemiz çoğunluğunca onanmıştır.

Dosya kapsamına göre maktulden sanığa yönelen haksız tahrik oluşturabilecek bir durum bulunmadığını düşündüğümden sanığın haksız tahrik indirimi yapılarak eksik ceza verilmesine dair Dairemizin onama kararına katılmıyorum.

Olayın akış şekline ve haksız tahrike ait sanık savunması dışında elimizde bir bulgu yoktur.

Sanık olaydan bir gün sonra kollukta müdafii hazır olduğu hâlde olayı şöyle anlatmıştır: ‘Para karşılığı cinsel ilişkiye girmek için tanımadığım bir şahıstan aldığım telefon numarasını aradım, maktulün yönlendirmesi ile evini bularak eve girdim, birlikte oturarak sohbet ettik, benim telefonumu kullanarak bir iki numara ile görüşme yaptı, benden sigara istedi, verdiğim sigarayı içti bana da verdi aynı sigaradan ben de içtim bana hitaben; sen iyi birisine benziyorsun istersen bana sahip çık, benim Mersin ilinde arabam var onu da buraya getiririm diye söyledi, ben de bunun üzerine kendisine benim bir hafta on gün sonra çocuğum olacak sen git bu iş için başkasını bul diye söyledim ve üzerimden çıkardığım montumu tekrar giydim bunun üzerine bayan ben seni rahat bırakmam telefon numaranı kaydediyorum diye kendi cep telefonuna numaramı kaydetti benden ismimi sordu Burak dedim, bana otur konuşalım dedi ben kapıya yöneldim amacım çıkıp gitmekti bayan arkamdan elini uzattı ve beni geriye doğru çekerek ‘korkak’ diye söylendi ben de henüz kapıyı açmamıştım, tekrar geriye yani kendisine döndüm sen ne diyorsun diye cevap verdim ve bayanın boğazından tutup ittim, zannedersem kendisi yere düştü. Bende kapıyı açıp binadan dışarı çıktım, anahtar kapının iç taraftan üzerindeydi, kendisiyle cinsel ilişkiye girmedim’ demiştir.

Olayın oluş şeklinde hiçbir tereddüt yoktur. Sanık para karşılığı cinsel ilişkiye gireceği maktulün kendisine sahip çıkmasını istemesi üzerine bunu kabul etmemiş, geldiği evden cinsel ilişkiye girmeksizin gitmek istemiştir. (Maktulede sanıkla cinsel ilişkiye girdiğine dair sperm örneği bulunmamıştır.) Maktulenin gitmek isteyen sanığa başbaşa iken ‘korkak’ demesi haksız tahrik boyutunda hiddet ve şiddetli elem oluşturmaz.

Yerel mahkemenin maktulün sanığa p…lik teklif edildiğini belirtip bunun haksız tahrik olarak kabulü de doğru değildir. Zira sanık para karşılığı yabancı bir kadınla cinsel ilişkiye girmek için kendisi maktuleyi aramış ve maktulenin evinde buluşmuşlardır. Maktule ile sohbet sırasında maktulenin sanığın iyi biri olduğunu söyleyerek benim Mersin’de aracım var bana sahip çık demesi ‘sen p…sin’ şeklinde hakaret kabul edilemez. Maktule sanıktan kendisine yardımcı olmasını talep etmiştir. Bu cümle hakaret olmadığı gibi maktulde sanığa hakaret etme kastı da bulunmamaktadır.

Belirtilen gerekçelerle sanığın boğarak öldürdüğü maktulenin haksız tahriki var kabul edilerek sanığın cezasından indirim yapılmasını dosya kapsamına ve TCK’nın 29. maddesinin düzenleniş amacına uygun görmediğimden dairemizin çoğunluk görüşüne katılmıyorum.” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 02.06.2022 tarih ve 111146 sayı ile;

“…Dosya kapsamına göre, maktulün para karşılığı cinsel ilişkiye girerek geçimini sağladığı, evli ve eşi hamile olan sanığın olay günü internet üzerinden bulduğu telefon numarasından maktulle yaptığı telefon görüşmesi sonucunda cinsel ilişkiye girmek üzere anlaştıkları, bir süre sonra sanığın maktulün ikametine geldiği, akabinde otopsi raporunda belirtildiği ve yapılan anal muayeneden de anlaşılacağı üzere maktulle cinsel ilişkiye girdikleri, sonrasında sohbet etmeye başladıkları, maktulün sanığa ‘sen iyi birisine benziyorsun, istersen bana sahip çık, Mersin’de arabamı da getiririm’ diyerek kendisini koruyup gözetmesini istediği, bu teklifi reddeden sanığın ikametten ayrılmaya hazırlandığı sırada, maktulün sanığın telefon numarasını kaydettiği, teklifinde ısrarcı olduğu, akabinde montunu giyen sanığa yaklaşıp kolunu tutarak ‘korkak’ dediği, sanığın da maktulü boğarak öldürdüğü olayda,

Maktulün kendisiyle para karşılığında cinsel ilişkiye girmek için evine gelen sanığa sarf ettiği söz ve davranışlar haksız fiil niteliği taşımadığı gibi, olayın tarafların baş başa oldukları bir ortamda gerçekleşmesi de dikkate alınarak, maktulün eylemlerinin, sanıkta hiddet ve şiddetli bir elem oluşturacak ve haksız tahrik hükmünün uygulanmasını gerektirecek boyuta ulaşmadığı anlaşıldığı halde, sanık lehine TCK’nın 29. madde hükmünün uygulanması suretiyle eksik ceza tayin edilmesi kanuna aykırıdır…” görüşüyle itiraz yoluna başvurulmuştur.

CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 08.09.2022 tarih ve 6545-6650 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Maktul …’in geçimini fuhuş yaparak sağladığı, ölü bulunduğu evi de bu amaçla kiraladığı, sanık …’un “Gaziantep Eskort” isimli internet sitesi aracılığıyla maktul ile iletişime geçtiği, bu amaçla sanığın 29.01.2014 tarihinde kendisi tarafından kullanılan 0 543 782 96 63 numaralı telefonla aramak suretiyle maktulle dokuz kez görüşme yaptığı, sanık ile maktulün para karşılığında cinsel ilişkiye girme konusunda anlaştıkları, tarif üzerine sanığın, maktulün kaldığı eve gittiği, maktulün evde tek olduğu, maktulle sanığın birlikte sigara içtikleri, cinsel birliktelik yaşadıkları, sohbet ettikleri sırada maktulün sanığa “Benim Mersin’de arabam var. Ben burada çalışıyorum. Sen bana göz kulak ol, beni koru, sahip çık!” şeklinde teklifte bulunduğu, sanığın maktule sinirlendiği, dışarı çıkmaya hazırlandığı sırada maktulün sanığa “Korkak!” diye bağırması üzerine sanığın maktulü eliyle boğarak ölümüne sebebiyet verdiği, eski eşi olmakla birlikte hâlen maktulle birlikte yaşayan tanık …’ın maktule telefonla ulaşamaması üzerine arkadaşları olan tanıklar … ve … ile birlikte Adana’dan maktulün evinin bulunduğu Gaziantep’e geldiği, maktulün kaldığı evin kapısını çalmalarına rağmen kapının açılmaması üzerine adı geçen tanıkların çilingir çağırdıkları, çilingir olan tanık …’in kapıyı, göbeğini kırmak suretiyle açtığı, eve giren tanıkların maktul …’ı yerde yatar vaziyette gördükleri ve durumu polise bildirdikleri, böylelikle olayın adli makamlara intikal ettiği hususunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Yargıtay 1. Ceza Dairesi arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s. 225.).

Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik âleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu sübjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S. 1, s. 14.).

Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde de haksız tahrik;

“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.

Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;

a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,

b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,

d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 765 sayılı Kanun’da yer alan “ağır – hafif tahrik” ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.

Evrensel bir ceza hukuku temel ilkesi olan “kuşkudan sanık yararlanır” prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktul ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması hâlinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK’nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı açık ise de bu kabulün dosya kapsamından anlaşılan olayın gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Maktul …’in geçimini fuhuş yaparak sağladığı, ölü bulunduğu evi de bu amaçla kiraladığı, sanık …’un “Gaziantep Eskort” isimli internet sitesi aracılığıyla maktul ile iletişime geçtiği, bu amaçla sanığın 29.01.2014 tarihinde kendisi tarafından kullanılan 0 543 782 96 63 numaralı telefonla aramak suretiyle maktulle dokuz kez görüşme yaptığı, sanık ile maktulün para karşılığında cinsel ilişkiye girme konusunda anlaştıkları, tarif üzerine sanığın, maktulün kaldığı eve gittiği, maktulün evde tek olduğu, maktulle sanığın birlikte sigara içtikleri, cinsel birliktelik yaşadıkları, sohbet ettikleri sırada maktulün sanığa “Benim Mersin’de arabam var. Ben burada çalışıyorum. Sen bana göz kulak ol, beni koru, sahip çık!” şeklinde teklifte bulunduğu, sanığın maktule sinirlendiği, dışarı çıkmaya hazırlandığı sırada maktulün sanığa “Korkak!” diye bağırması üzerine sanığın maktulü eliyle boğarak ölümüne sebebiyet verdiği, eski eşi olmakla birlikte hâlen maktulle birlikte yaşayan tanık …’ın maktule telefonla ulaşamaması üzerine arkadaşları olan tanıklar … ve … ile birlikte Adana’dan maktulün evinin bulunduğu Gaziantep’e geldiği, maktulün kaldığı evin kapısını çalmalarına rağmen kapının açılmaması üzerine adı geçen tanıkların çilingir çağırdıkları, çilingir olan tanık …’in kapıyı, göbeğini kırmak suretiyle açtığı, eve giren tanıkların maktul …’ı yerde yatar vaziyette gördükleri ve durumu polise bildirdikleri, böylelikle olayın adli makamlara intikal ettiği hususunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Yargıtay 1. Ceza Dairesi arasında uyuşmazlık bulunmayan olayda;

Her ne kadar sanığın, soruşturma evresinde, mağdurun kendisine “Benim Mersin’de arabam var. Ben burada çalışıyorum. Sen bana göz kulak ol, beni koru, bana sahip çık!”; yargılama evresinde ise “Benimle arkadaşlık yapar mısın?” diyerek esasında kendisine p…lik yapıp yapmayacağını sorduğunu, bunu gururuna yediremeyip dışarı çıkmak istediği sırada maktulün kendisine bu kez “Korkak!” şeklinde seslendiğini ve bu nedenle sinirlenerek maktulü boğazından tutup ittiğini savunmuş ise de;

“Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi doğrultusunda; sanığın aksi ispat edilmeyen savunmasına itibar edilerek koşulları oluşmuş ise tahrik hükümlerinin uygulanmasının yerleşik uygulama hâline geldiği kuşkusuzdur. Ancak maktulün öldürülmesi fiilinin adlı tıp raporundan açıklandığı üzere; sanığın savunduğu gibi ani kızgınlıkla itme sonucu yere düşme nedeniyle değil, hyoid kemik ve troid kıkırdak kırıklarına sebebiyet verecek şekil ve kuvvette elle boğma sonucu meydana geldiği, Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen uzmanlık raporu uyarınca yataktan alınan meni ve maktulün tırnaklarından alınan sürüntü örneklerinin sanığa ait olduğunun anlaşılması karşısında sanığın kendisine “p…” denmesine sinirlendiği ve cinsel ilişkide bulunmadan evden ayrılmak istediği savunmasına itibar etmenin mümkün olmadığı, diğer taraftan maktulün ilk kez tanıştığı sanığa ısrarla kendisini korumasını istediği hususunun hayatın genel tecrübelerine aykırı olduğu gibi, “p…” ifadesini içermeyen, maktulün sanıktan kendisine sahip çıkmasını veya arkadaşı olmasını istemesi ve sonrasında sanığa “Korkak!” demesi şeklindeki söz ve davranışlarının haksız fiil niteliği taşımadığı, olayın gerçekleştiği yer ve zaman ile sanık ve maktulün içerisinde bulundukları durum birlikte değerlendirildiğinde; maktulün eylemlerinin, sanıkta hiddet ve şiddetli bir elem oluşturacak ve haksız tahrik hükmünün uygulanmasını gerektirecek boyuta ulaşmadığı, bu nedenle itiraza konu olayda sanık hakkında TCK’nın 29. maddesinin uygulanma şartlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.

Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 06.04.2022 tarihli ve 12802-2624 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,

3- Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.06.2021 tarihli ve 291-301 sayılı mahkûmiyet hükmünün, sanık hakkında koşulları oluşmadığı hâlde TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanması isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 06.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu