İçtihatlar

Kararda Kanun Yolu Merci ve Sürenin Belirtilmemesi

Mahkeme kararında herhangi bir kanun yolu merci ve süresi belirtilmemişse süresiz başvuru hakkının bulunduğu kabul edilmelidir.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi

Esas: 2022/3453 Karar: 2022/4246, K.Tarihi: 31.03.2022 

Kanun yoluna başvuru, hukuki bir işlemin veya kararın yargısal denetimini sağlamak için ilgili kanunlarda belirtilen usul ve süreler içinde üst yargı mercilerine yapılan itirazdır. Kanun yoluna başvuru hakkı, Anayasa’nın 40. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin korunması olarak düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

Mahkeme kararında kanun yoluna başvuru hakkında bilgi verilmesi zorunluluğu, bu hakkın kullanılmasını kolaylaştırmak ve hak arama özgürlüğünü güvence altına almak için getirilmiştir. Kanun yollarına ilişkin süreler, hakim tarafından değil, kanun tarafından tayin edilen süreler olmalarına rağmen, mahkeme kararında bu sürelerin ve başvurulacak merciin belirtilmesi gerekmektedir. Aksi halde, kanun yoluna başvuru hakkı ihlal edilmiş olur.

Kanun yoluna başvuru hakkı, sadece dava taraflarına değil, dava ile ilgili hakları bulunan müdahillere de tanınmıştır. Müdahil, yanında katıldığı taraf kanun yoluna başvurmamış olsa dahi, müdahilin taraf işlem ve açıklamalarına aykırı olmadığı sürece tek başına kanun yoluna başvuru hakkı bulunduğu kabul edilmiştir.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2022/3453 Esas, 2022/4246 Karar sayılı ve 31.03.2022 tarihli ilamında; mahkeme kararında herhangi bir kanun yolu merci ve süresi belirtilmemişse süresiz başvuru hakkının bulunduğu kabul edildiği içtihat edilmiştir.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi

Esas: 2022/3453 Karar: 2022/4246, K.Tarihi: 31.03.2022

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının davalı idareye ait Silivri Devlet Hastanesinde 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında sürekli işçi kadrosuna geçtiğini, 2019 yılından itibaren ücreti hesaplanırken, sürekli işçi kadrosuna geçmeden önceki ihale şartnamesinde belirlenen asgari ücretin % 34 fazlasının uygulanmadığını, bu yanlış yorum nedeniyle davacının ücretinin, ilave tediyesinin, ikramiyesinin, fazla mesaisinin ve ulusal bayram ve genel tatil ücretinin eksik ödediğini iddia ederek bu alacakların davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; yetki ve zamanaşımı itirazlarının bulunduğunu, davacının 01.01.2018 – 31.12.2018 arasında asgari ücretin % 34 fazlasını aldığını ve bunun devam etmesi gerektiğini iddia etmiş ise de, 01.01.2019 ve devamında davacının asgari ücretin % 34 fazlasını almasını gerektirir hizmet sözleşmesi bulunmadığını, sonuç olarak dava dilekçesinde iddia edilenin aksine, davacının ücretinin 2019 yılı asgari ücret seviyesine çekilerek, bu ücrete % 4 zam uygulanmadığını, davacının 2018 ücreti korunarak % 4 oranında zam yapıldığını, bu durumda ücret düşümü söz konusu olmadığından davacının dava dilekçesinde talep ettiği alacaklara hak kazanamayacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.

İstinaf:

Kararı davalı vekili istinaf etmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:

Bölge Adliye Mahkemesince, davalının istinaf başvurusunun süresinde olmadığı gerekçesi ile süre yönünden reddine karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

Gerekçe:

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 366. maddesi yollamasıyla kıyas yolu ile uygulanacak olan 346. maddesi gereğince temyiz dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi temyiz dilekçesinin reddine karar verir ve 344. maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder, bu ret kararına karşı tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir.

Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinin “ç.” bendi uyarınca, hükümde, kanun yolları ve süresinin gösterilmesi bir zorunluluktur. Yargı kararlarına karşı başvurulacak kanun yolu ile süresinin hükümde açıkça ve doğru olarak gösterilmemiş olması bu hakkın etkin bir şekilde kullanılmasını doğrudan engelleyecek ve hak arama hürriyetinin ihlal edilmesine sebep olacaktır.

Anayasa Mahkemesi de bir çok kararında başvurucuların gerekçeli kararda belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülebileceği, mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü dikkate alındığında temyiz süresinin mahkeme kararında farklı belirtilmiş olması karşısında kanunda belirtilen süre olduğunu kabul ederek dilekçenin reddine karar veren değerlendirmelerin mevzuat hükümleri çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceği, yapılan yorumun başvurucuların temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiği ve bu açıdan kararın başvurucuların mahkemeye erişim hakkını zedelediği sonucuna ulaşılarak, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alman adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. (Anayasa Mahkemesi’nin 2014/819 başvuru numaralı ve 09.06.2016 tarihli ( 29757 Sayılı ve 29.06.2016 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan) kararı.)

Somut olayda; İlk Derece Mahkemesi’nin kararında karar kesin olmamasına karşın kesin olduğu belirtilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararı davalı Bakanlık vekiline 15.06.2020 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı vekili ise 16.08.2021 tarihinde karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

Her ne kadar kanun yolu ve süresi, ilgili kanun maddelerinde açıkça belirtilmiş ise de, yargı organlarının yanlış yönlendirmesi sonucunda ilgililerin hak kaybına uğramayacağının kabul edilmesi gereklidir. Kararda herhangi bir kanun yolu merci ve süresi belirtilmeyen hallerde ise süresiz başvuru hakkının bulunduğu kabul edilmelidir.

Davalı vekilince İlk Derece Mahkemesi kararına karşı, kanuni süre geçtikten sonra istinaf yoluna başvurulduğu açıktır. Ancak İlk Derece Mahkemesi kararının hatalı bir şekilde, kesin ve kanun yollarının kapalı olduğu ifade edilerek verilmesi karşısında hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı açısından davalı vekilinin karara karşı süresinde istinaf yoluna başvurduğunun kabul edilmesi bir zorunluluktur. Bu durumda; Bölge Adliye Mahkemesi’nin İlk Derece Mahkemesi kararına karşı süresinde istinaf yoluna başvurulmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf isteminin süre yönünden reddine dair kararı Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinin “ç.” bendine aykırı olup istinaf başvurusunun süresinde olduğu kabul edilerek, davalının istinaf gerekçeleri doğrultusunda esastan inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, davalının istinaf başvurusunun süre yönünden reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç:

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 31.03.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu