İçtihatlar

İşçinin Yıllık İznini Kullandığını Belirterek İşyerine Gelmemesi

İşçinin yıllık iznini kullandığını belirterek işyerine gelmemesi, işverence izinli sayılmadığı sürece devamsızlık halini oluşturur.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi

Esas: 2007/21656, Karar: 2008/18647, K.Tarihi: 01.07.2008

İşverenin ücretli ya da ücretsiz olarak izin verdiği bir işçinin izin süresince işyerine gitmesi beklenemeyeceğinden, bu durumda bir devamsızlıktan söz edilemez. Ancak yıllık izin zamanını belirlemek işverenin yönetim hakkı kapsamında olduğundan, işçinin kendiliğinden ayrılması söz konusu olmaz. İşçinin yıllık iznini kullandığını belirterek işyerine gelmemesi, işverence izinli sayılmadığı sürece devamsızlık halini oluşturur.

Devamsızlık, işçinin işine devam etmemesi halidir. İşyerine gittiği halde iş görme borcunu ifaya hiç başlamayan bir işçi devamsızlıkta bulunmuş sayılmamalıdır. İşçinin yapmakla yükümlü olduğu ödevleri hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi ayrı bir fesih nedeni olup, bu durumda 4857 sayılı İş Kanununun 25/II-h bendi uyarınca değerlendirme yapılmalıdır.

İşgünü, işçi bakımından çalışılması gereken gün olarak anlaşılmalıdır. Toplu iş sözleşmesinde ya da iş sözleşmesinde genel tatil günlerinde çalışılacağına dair bir kural mevcutsa bu taktirde söz konusu günlerde devamsızlık da iş sözleşmesinin feshine neden oluşturur.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2007/21656 Esas, 2008/18647 Karar sayılı ve 01.07.2008 tarihli ilamında görüleceği üzere yıllık izin zamanının işverenin yönetim hakkı kapsamında olduğu ve işverence izinli sayılmadığı sürece işe gelmemesinin devamsızlık sayılacağı içtihat edilmiştir.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi

Esas: 2017/691, Karar: 2019/418, K. Tarihi: 04.02.2019

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Alacaklı tarafından başlatılan genel haciz yolu ile takipte, borçlu şirket vekilinin icra mahkemesine başvurusunda, ödeme emrine ilişkin tebligatın usulsüz olduğu ileri sürülerek, tebliğ tarihinin öğrenme tarihi olan 25.06.2019 olarak düzeltimesinin talep edildiği, ilk derece mahkemesince, tebliğin usulüne uygun olduğu gerekçesi ile şikayetin reddine karar verildiği, borçlu tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, öğrenme tarihi olarak 25.06.2019 bildirilmiş ise de borçlu şirket yetkilisi …’a İİK’nun 89/1 maddesi uyarınca haciz ihbarnamesi gönderildiği, bu haciz ihbarnamesinde takip dosyasının, borcun, takibin kesinleşmesi sebebiyle haciz uygulandığının da belirtildiği, ihbarnamenin bahsi geçen yetkiliye tebliğine ilişkin tebliğ mazbatası dosya arasında veya UYAP kayıtlarında bulunmasa da şirket yetkilisinin vekili aracılığıyla 14.05.2019 tarihinde haciz ihbarnamesini haricen öğrendiklerini belirterek haciz ihbarnamesine itiraz dilekçesi sunulduğu, buna göre takipten en geç 14.05.2019 tarihinde haberdar olunduğu ve bu tarihten itibaren yedi günlük süre geçtikten sonra 28.06.2019 tarihinde usulsüz tebliğ şikayetinin yapıldığı, şikayetin yedi günlük hak düşürücü süre içerisinde yapılmadığı gerekçesi ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve şikayetin süre aşımı nedeni ile reddine karar verildiği görülmüştür.

Tebligatın anlamı bildirimdir. Tebligatın yazılı bildirim ve belgelendirme olmak üzere iki ana unsuru vardır. Tebligat, savunma hakkı ile sıkı sıkıya bağlıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.12.2009 tarih ve 2009/12-563 E. – 2009/600 K. sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere icra takibinin sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, itirazların yapılabilmesi ve takibin süratle sonuçlandırılabilmesi, ancak, tarafların icra takibinden usulünce haberdar edilmesi ile mümkündür. Zira, takip borçlusunun hangi icra dairealeyhine takip bulunduğunu, hakkındaki taleplerin nelerden ibaret olduğunu bilmesi ve varsa itirazlarını zamanında ve doğru merciye yöneltebilmesi usulüne uygun olarak yapılacak tebligat ile sağlanabilir

Somut olayda, alacaklı tarafından başlatılan takipte, şikayetçi şirket takip borçlusudur. Takibin kesinleşmesi ile üçüncü kişi konumundaki şirketin tek yetkilisi … ’a haciz ihbarnamesi tebliğ edilmiştir ve haciz ihbarnamesinde muhatap gerçek kişi yetkili …’tur. Borçlu şirketin ayrı bir tüzel kişiliği bulunduğundan, borçlu adına yapılmayan bir tebliğ nedeni ile borçlu şirketin takipten haberdar olduğunun kabulü gerçek ve tüzel kişiliklerin birleşmesi sonucunu doğuracaktır. Bu nedenle gerçek kişiye yapılan tebliğ ile farklı bir tüzel kişiliğe sahip şirkete yapılan tebliğin öğrenildiği kabul edilemez.

O halde, Bölge Adliye Mahkemesince, borçlunun istinaf sebepleri çerçevesinde işin esası incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken şikayetin süreden reddi yerinde değildir.

SONUÇ: Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi’nin 30.12.2021 tarih ve 2020/1488 E. – 2021/3286 K. sayılı kararının yukarıda yazılı nedenlerle, 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK’nun 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nun 373/2. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 12/10/2022 gününde oy birliğiyle karar verildi.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu