Down Sendromlu Doğan Bebeğe Neden Olan Doktor İçin Ne Yapılabilir
TEŞHİS VE TAKİP YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ İHLAL ETMESİ NEDENİYLE BEBEĞİN DOWN SENDROMLU DOĞMASINA NEDEN OLAN DOKTORA KARŞI TAZMİNAT İSTEMİNDE BULUNULABİLİR. T.C. YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ, ESAS: 2020/7340, KARAR: 2020/6970, TARİH: 24.11.2020 |
Malpraktis, diğer bir deyişle doktorun hatası; doktorun veya sağlık çalışanlarının bilgisizliği, deneyimsizliği, ilgisizliği nedeniyle yanlış teşhis, hatalı tedavi veya eksik bakım hizmeti verilmesi ve bunun sonucunda hastanın zarar görmesidir.
Tıbbi malpraktis, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde genel olarak şu şekilde tanımlanmıştır;
“Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötü uygulaması” anlamına gelir.”
Malpraktis sonucu ortaya zarar çıkması halinde sorumlu kişilere ve kurumlara TBK madde 49 ve 56 uyarınca maddi ve manevi tazminat davası açılabilmektedir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi vermiş olduğu 2020/7340 esas, 2020/6970 karar ve 24.11.2020 tarihli ilamında bebeğin down sendromlu olarak dünyaya gelmesinde doktorun teşhis ve takip yükümlülüğünü ihlal etmesi nedeniyle sorumluluğu bulunması nedeniyle tazminata hükmedilebileceğini fakat ilk derece mahkemesinin ve bölge adliye mahkemesinin bu hususta eksik inceleme yapması nedeniyle verilen kararı bozmuştur.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2020/7340
K. 2020/6970
T. 24.11.2020
DAVA : Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının reddine dair verilen karar hakkında Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelenmesi sonucunda; davacılar vekilinin istinaf başvurusunun reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacılar, 14.07.2014 tarihinde erkek bebekleri … down sendromlu olarak dünyaya geldiğini, gebelik takibinin davalı doktor … tarafından davalı hastanede yapıldığını, down sendromunun tespitine yönelik olarak yapılan testlerden yalnızca 2’li tarama testini yaptırdığını, 3′ lü tarama testini ve amniyosentez testini yaptırılmadığını, yine 26.03.2014 tarihinde renkli doppler çekilmesine rağmen küçüğün down sendromlu olduğunun teşhis edilemediğini, davalıların teşhiste kusurlu olduklarını ileri sürerek şimdilik 10.000,00 TL maddi tazminatın doğum tarihi olan 14.07.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini dilemiştir.
Davalılar, davacı anneye süresinde ikili tarama testi yapıldığını yine süresinde 4-D dopper usg incelemesi yapıldığını sonuçların normal olduğunu, bunun dışında kalan bir üst testlerin yapılması kararının aileye ait olduğunu, tüm riskler sonuçlar hakkında ailenin bilgilendirildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
İlk derece mahkemesince, yapılan yargılama toplanan deliller ve benimsenen adli tıp kurumu raporuna göre davanın reddine karar verilmiş; hükme karşı, davacılar istinaf talebinde bulunmuştur.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince, davacıların istinaf kanun yolu başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar eldeki dava ile gebelik takibini yapan davalı doktorun, davacıların yaşları dikkate alınarak yaptırılması gereken testleri talep etmelerine rağmen yaptırmadığını renkli dopper çekilmesine rağmen küçüğün down sendromlu olduğunu teşhis edemediğini bebeklerinin down sendromlu olarak doğmasına neden olduğunu ileri sürerek, maddi zararlarının davalılardan tahsilini istemişlerdir. İlk derece mahkemesince hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu, raporunda; ailenin tarama testleri konusunda bilgilendirilmesinin güncel tababet uygulamalarının içinde olduğu, tarama testlerinin Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanması zorunlu bir tetkik olarak bildirilmediği, …’ın 20.01.2014 tarihinde yapılan tarama testinin risk sınırının altında olduğundan kişiye Dr. … tarafından aminosentez önerilmemesinin bir eksiklik olmadığı, eylemin tıp kurallarına uygun olduğu” yönünde görüş bildirilmiştir. İlk derece mahkemesince Adli Tıp Kurumu raporu esas alınarak davanın reddine karar verilmiş, davacılar hükme karşı, istinaf talebinde bulunmuştur.İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince, Üniversite hocalarından oluşan bilirkişi heyetinden alınan raporda “ikili taramanın Down Sendromu taramasına yönelik bir test olduğunu, testin sonucu kesin tanı koymadığı ve sadece risk oranını belirlediği ilgili hastanın ikili test sonucunun 1/678 olduğu, bu değerlerde hastaya kesin tanı amaçlı amniyosentez, kordosentez gibi kesin tanı amaçlı girişimsel yöntemler önerilmesinin endikasyonu olmadığı bu sonuca göre amniyosentez önerilmesinin şart olmadığı, ilgili hekimin gebelik takibi süresince kusurlu bir yönetimine rastlanmadığı” yönünde görüş bildirilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince Adli Tıp Kurumu raporu ve Üniversite hocalarından oluşan bilirkişi heyeti raporu birlikte değerlendirilerek davacıların istinaf kanun yolu başvurusunun esastan reddine karar verilmiş ise de hükme esas alınan raporlar davacıların itirazların karşılar nitelikte değildir. Şöyle ki davacılar, davalı doktorun, talep edilmesine rağmen 3′ lü tarama testini ve amniyosentez testinin yaptırmadığını bu konuda aydınlatıp onayının alınmadığını, yine 26.03.2014 tarihinde renkli doppler çekilmesine rağmen küçüğün down sendromlu olduğunun teşhis edilemediğini ileri sürerek alınan raporlara itiraz etmişlerdir. Adli tıp raporunda, ailenin Down tarama testleri konusunda bilgilendirilmesinin güncel tababet uygulamalarının içinde olduğu kabul edilmiş olup davalılar tüm riskler ve sonuçlar hakkında davacıların bilgilendirildiğini savunmuştur. Gerek Adli Tıp Kurumu gerek Üniversite hocalarından oluşan bilirkişi heyeti, raporlarında 26.03.2014 tarihinde çekilen renkli doppler kayıtlarını inceleyerek küçüğün o tarihte anılan kayıtlara göre down sendromlu olduğunun anlaşılıp anlaşılamadığına yönelik herhangi bir tespite yer vermedikleri gibi davacıların anılan testler ve sonuçları hakkında aydınlatılıp aydınlatılmadığı üzerinde de durulmamışlardır. Hal böyleyken ilk derece Mahkemesince, üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek, konularında uzman bilirkişilerden oluşmuş bir kurul aracılığı ile davalıların hukuki konum ve sorumluluğu, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, 26.03.2014 tarihinde çekilen renkli doppler kayıtları incelerek küçüğün o tarihte anılan kayıtlara göre down sendromlu olduğunun anlaşılıp anlaşılamadığı, davacılara bilgilendirme yapılıp yapılmadığı, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda doktor ve hastaneye kusur izafe edilip edilmeyeceğini gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. İlk derece mahkemesi kararının yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK’nın 373. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, iş bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 Sayılı HMK’nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan Bölge Adliye mahkemesi kararının kaldırılmasına aynı kanunun 371. Maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın ilk derece mahkemesine kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, kesin olmak üzere 24.11.2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.