Tarafların Uzun Süre Birlikte Yaşaması, Aralarındaki İlişkinin Nişanlanma Kapsamında Olduğunu Göstermez
Tarafların uzun süre birlikte yaşaması, aralarındaki ilişkinin nişanlanma kapsamında olduğunu göstermeyeceğinden bu tarz bir uyuşmazlık Aile Mahkemelerinde değil genel mahkemelerde çözümlenmelidir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas: 2015/17061, Karar: 2016/11295, K. Tarihi: 27.09.2016 |
Nişanlanma, Türk Medeni Kanunu’nun 118. ve 123. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Nişanlanma, tarafların karşılıklı olarak evlenme vaadinde bulunmaları, evlilik iradelerini ortaya koymaları olup evlenme öncesinde devam eden hukuksal durumu ifade eder. Ayırt etme gücüne sahip iki kişinin, evlenme vaadinde bulunmaya ilişkin olarak karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamasında bulunmalarıyla nişanlanma gerçekleşecektir.
Nişanlanma TMK m.118/1 ile “Nişanlanma, evlenme vaadiyle olur.” Şeklinde hükme bağlanmıştır. Bu madde ile nişanlanma tanımlanmamış, yalnızca amacı ortaya koyulmuştur.
Nişanlanmanın hukuki niteliği konusunda bir görüş; nişanlanmanın bir ön sözleşme olduğu görüşüdür. Nişanlanmanın Türk Borçlar Kanunu kapsamında bir ön sözleşme olduğunun kabulü mümkün değildir. TBK m.29 hükmüne göre ön sözleşme asıl sözleşmenin şekline tabidir. Bununla birlikte evlilik yazılı şekil şartına tabi iken nişanlanmada şekil şartı aranmamaktadır.
Bir diğer görüş; nişanlanmanın karar olduğu görüşüdür. Bu görüşe göre sözleşmelerde karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklaması bulunurken nişanlanmada tarafların iradeleri aynı yöndedir. Nişanlanmada açıklanan iradeler karşılıklı olmadığından karar olarak nitelendirilmektedir.
Baskın olan görüş ise sözleşme olduğu görüşüdür. Buna göre nişanlanma farklı cinsten iki kişinin karşılıklı olarak evlenme vaadini içeren iki taraflı hukuksal bir işlemdir. Hukuksal işlem hukuksal sonuca yönelik bir irade açıklamasıdır. Nişanlanmada ise kişinin iradesini açıklaması ile istenilen hukuksal sonuç doğmaz. Bu nedenle nişanlanma, evlenmelerine engel olmayan iki kişinin karşılıklı ve birbirine uygun iradelerini açıklamaları ile oluşan bir sözleşmedir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2015/17061 Esas, 2016/11295 Karar sayılı ve 27.09.2016 tarihli ilamında; tarafların uzun süre birlikte yaşaması, aralarındaki ilişkinin nişanlanma kapsamında olduğunu göstermeyeceğinden bu tarz bir uyuşmazlığın Aile Mahkemelerinde değil genel mahkemelerde çözümlenmesi gerektiği içtihat edilmiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas: 2015/17061, Karar: 2016/11295, K. Tarihi: 27.09.2016 Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 27/09/2016 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden davacı vekili Av. Hatice Korkmaz geldi. Karşı taraf davalı vekili Av. … Poray geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü: Karar: Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 2005 yılında Bodrum’da tanıştıklarını, arkadaşlıklarının bir süre sonra evlenmek niyeti ile birlikte yaşamaya dönüştüğünü, davalının müvekkilini iş çevrelerine eşi ve nişanlısı olarak tanıştırdığını, müvekkilinin 2007 tarihinde Fasulye Yemekçilik adlı işletmeyi kurduğunu, bu iş yerinin ilk yıllarında bir kaç işçi ile yönetildiğini, az bir para kazandığını, bu paranın geçimini bile tam karşılayamadığından işini büyütmek için müvekkilinin tüm birikimlerini işe aktardığını, bu birikimler tükenince annesinden miras kalan konutlarını satmak zorunda kaldığını, davalının ilk yıllardan sonra gizlediği kişiliğinin açığa çıkmaya başladığını, kaba davranışlar sergilediğini, hakaret ve küfürlere başladığını, fakat müvekkilinin evlenmek umudu ile davalının bu kötü davranışlarının belki zamanla değişir diye katlandığını, davalının, müvekkilinden maddi taleplerinin arttığını, müvekkiline garsonların yanında küfür edip rezalet çıkarttığını, şiddeti ve hakareti artınca müvekkilinin 8 Ağustos 2012 tarihinde davalıdan ayrıldığını, davalının müvekkilinden birlikte oldukları süre içinde para koparmaya çalıştığını, davalının kiralarını, elektrik, su, telefon, kredi kartı gibi bilumum ihtiyaçlarını müvekkilinin karşıladığını ileri sürerek 30.000.00 TL manevi 223.340,00 TL maddi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davalının, davacı ile hiç bir zaman evlenmeyi düşünmediğini, birlikte çalışmaktan kaynaklanan gönül ilişkisi olduğunu, müvekkilinin davacı ile olan ilişkisini hiç bir zaman evlilik ile sonuçlandırmayı düşünmediğini, uzun süre birlikte yaşadıklarını fakat bu yaşananların nişanlılığa delalet etmediğini, davacı ile müvekkilinin gönül ilişkisinin 2007 yılında başlayıp 2012 yılı Şubat ayında sona erdiğini, talep edilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, ortada müvekkili ile davacı arasında nişanlanma olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, tarafların iradelerinin nişanlanma ve akabinde de evlenmeye yönelik olmadığı, tamamen her iki tarafın hiç bir etki ve baskı altında kalmaksızın uzun yıllar rızaları ile iş ilişkisi sonucu gönül eğlendirme ve sevgili ilişkisi yaşayarak beraber oldukları, tarafların gönül ilişkisi yaşarken beraber sosyal ortamlara girdikleri, alkol aldıkları, eğlendikleri, tatil yaptıkları, yiyip içtikleri, fotoğraf çektirdikleri bir beraber yaşadıklarının anlaşıldığı, nişanlanmak maksadı ile birbirlerine takı, nişan alyansı, saat, ziynet eşyası almadıkları, nişan yaptıklarını 3. Kişilere de duyurmadıkları, alenileştirmedikleri, yaşanılan birlikteliğin evlenme amacı ile yapılmış olmadığı, harcanan giderlerinde nişan giderleri olmadığı, rızaya dayalı alışverişler olduğu, maddi, manevi tazminatın şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Somut olayda; dosya kapsamından tarafların uzun süre birlikte yaşadıkları mahkemenin de kabulünde olduğu gibi aralarındaki ilişkinin TMK’nun 118.maddesinde düzenlenen “nişanlanma” kapsamında bulunmadığı, taraflar arasında nişandan ve yasal olarak korunması gereken bir birliktelikten söz edilmesi mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre taraflar arasındaki ihtilaf aile hukukundan doğmamaktadır. O halde, dava Aile hukukundan kaynaklanmadığından uyuşmazlığa genel mahkemede (Asliye Hukuk Mahkemesinde) bakılması gerekmektedir. Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, res’en, gözetilmelidir. Mahkemece, davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, görev hususu düşünülmeksizin yazılı şekilde davanın esası hakkında hüküm tesisi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. Bozma nedenine göre, sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir. Sonuç: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.350 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27.09.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi. |