İçtihatlar

Dededen Nafaka İstenebilir Mi?

Nafaka yükümlüsünün ölmüş olması veya bakma gücünün olmaması üzerine bir üst zümrede yer alan dededen nafaka istenebilir.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas: 2014/20406, Karar: 2014/17028, K. Tarihi: 22.12.2014

Nafaka, bir kişinin bakımını ve geçimini sağlamak amacıyla diğer bir kişiye ödenen düzenli maddi yardımdır. Genellikle boşanma, ayrılık veya evlilik birliğinin sona ermesi gibi durumlarda meydana gelir. Nafaka; tedbir nafakası, yoksulluk nafakası, iştirak nafakası ve yardım nafakası olarak ayrılmaktadır. Tedbir nafakası boşanma davası süresinde, boşanma kararı verilinceye kadar ödenen nafaka türüdür. Boşanma kararı verildikten sonra müşterek çocuk için velayeti kendisine bırakılmayan tarafın ödediği nafaka iştirak nafakasıdır. Yoksulluk nafakası ise boşanma kararı verildikten sonra yoksulluğa düşmüş ve kusurlu veya daha az kusurlu taraf için ödenen nafaka türüdür.

Yardım nafakası ise; Türk Medeni Kanun madde 364 ve devamında düzenlenmiştir. Yardım nafakası; kanunda sınırlı olarak sayılmış olan aile bireylerin yardımlaşması, yoksulluktan korunması amacıyla düzenlenmiştir. Bu durumda nafaka talebinde mirasçılık sırası göz önünde bulundurulmaktadır.

Nafaka; kişinin ihtiyaçları, diğer tarafın maddi koşullarına göre orantılı bir şekilde belirlenir. Mahkeme tarafların gelir durumunu, yaşam standartlarını göz önünde bulundurmaktadır.  Nafakanın süresi ve miktarı her somut olaya göre değişkenlik gösterir.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2014/20406 Esas, 2014/17028 Karar sayılı ve 22.12.2014 tarihli ilamında; nafaka yükümlüsünün ölmüş olması veya bakma gücünün olmaması üzerine bir üst zümrede yer alan dededen nafaka istenebileceği içtihat edilmiştir.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Esas: 2014/20406, Karar: 2014/17028 K. Tarihi: 22.12.2014

Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

YargıtayKararı
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili dilekçesinde; müvekkili ile davalılardan C.. G.. K..’ın boşandıklarını, ancak boşanma davasında velayeti müvekkiline verilen müşterek çocuk M.. C.. için nafaka talep edilmediğini, müşterek çocuğun otizm rahatsızlığı nedeniyle özel okulda eğitim gördüğünü, giderlerinin tamamının müvekkili tarafından karşılandığını, davalı C.. G.. K..’ın kısıtlanması nedeniyle mal varlığının bulunmadığını, babası olan diğer davalının ise yörenin sayılı işadamlarından olduğunu ileri sürerek; müşterek çocuk için davalı baba C.. G. K.. ve davalı dede A.. K..’ın aylık 5.000 TL iştirak nafakasını müştereken veya müteselsilen ödemelerine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkillerinden A.. K..’ın, diğer müvekkili C.. G.. K..’ın vasisi olduğunu, vasinin doğrudan davanın tarafı olamayacağını, bu nedenle müvekkili A.. O.. yönünden husumet itirazında bulunduklarını, esas yönünden ise müvekkili C.. G.. K..’ın işsiz olup tüm ihtiyaçlarının diğer müvekkili A.. O.. tarafından karşılandığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; iştirak nafakası yükümlüsü olan davalı C.. G.. K..’ın kısıtlandığı, bu kişi hakkında açılan davada vasi olan kişinin kanuni temsilci olarak gösterilmesi ve dava ile ilgili tebligatların bu sıfatla ilgiliye karşı yapılması gerektiği, davanın ise kısıtlı nafaka yükümlüsü ve vasinin davalı olarak gösterilmesi suretiyle açıldığı, bu nedenle davalıların pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, velayeti anneye verilmiş olan küçük için nafaka istemine ilişkindir.
TMK.nun 14.maddesi hükmüne göre; kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur. Bundan dolayı, kısıtlıların dava ehliyeti de yoktur(HMK. md. 51).
Dava ehliyeti olmayan bir kısıtlıya karşı açılan dava dilekçesinde; davalı olarak kısıtlının, temsilcisi olarak da kanuni temsilcisinin adı, soyadı ve adresi yazılır.
Bu şekilde açılan bir davada, kanuni temsilci taraf değildir. Taraf, kanuni temsilci tarafından temsil edilen kısıtlıdır. Kanuni temsilci ise, taraf olan kısıtlının temsilcisidir.
Öte yandan, TMK.nun 365.maddesi; yardım nafakası davasının, mirasçılıktaki sıra gözönünde tutularak açılacağını hükme bağlamıştır.
Buna göre, nafaka yükümlüsü babanın ölmüş olması veya bakma gücünün olmaması üzerine bir üst zümrede yeralan dededen de nafaka istenebilir.
Bu açıklamalar ışığında dava dilekçesi incelendiğinde, birinci davalı olarak küçüğün babası olan kısıtlı C.. G..’in gösterildiği, kanuni temsilcisi olarak da vasisi olan A.. O..’ın adı, soyadı ve adresinin yazıldığı, ikinci davalı olarak ise küçüğün dedesi olan A.. O..’ın gösterildiği anlaşılmaktadır. Diğer bir anlatımla, davanın TMK.nun 328.maddesi uyarınca davalı C.. G..’e, TMK.nun 365.maddesi uyarınca ise davalı A..O..’a yöneltildiği, bu durumda davalı tarafın husumet itirazının yerinde olmadığı açıktır.
O halde mahkemece; davada husumetin doğru kişilere yöneltildiği gözetilerek, işin esasına girilmesi ve uyuşmazlık hakkında bir hüküm tesis edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden tarafa iadesine, 22.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu