Sular Hukuku Nedir?
Su hukuku, su kaynaklarının kullanımını, yönetimini, korunmasını ve dağıtımını düzenleyen hukuki bir disiplindir. Su kaynaklarının sınırlı ve stratejik bir kaynak olması nedeniyle, su hukuku suyun etkili ve adil bir şekilde yönetilmesini amaçlar.
Bu hukuki alan, nehirler, göller, yeraltı suyu ve deniz suları gibi su kaynaklarına ilişkin hak ve sorumlulukları düzenler. Su hukuku, sulama, içme suyu temini, enerji üretimi, su kirliliği kontrolü, su taşımacılığı gibi konularda önemli bir rol oynar.
Su hukuku ulusal düzeyde yasalar, yönetmelikler ve mahkeme kararları ile şekillenirken, uluslararası düzeyde de suya ilişkin anlaşmalar ve sözleşmeler bulunmaktadır. Su kaynaklarının sınırlı ve paylaşılan bir doğal kaynak olması nedeniyle, su hukuku aynı zamanda uluslararası ilişkilerde de önemli bir rol oynar. Bu hukuki disiplin, su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde yönetilmesi ve çatışmaların önlenmesi amacıyla büyük bir öneme sahiptir.
Burada önemli olan kamusal su kavramı ve kamusal su alanlarıdır.
Kamusal Su Kavramı ve Kamusal Suların Özel Sulardan Ayırt Edilmesi
Su kaynakları; doğal veya yapay fark etmeksizin, kaynak, pınar, dere, ırmak, nehir, göl, birikinti, drenaj ve kanalizasyon suları gibi bütün yer altı ve yer üstü sularını kapsamaktadır. Hukuki anlamda “sular” kavramı yalnızca salt suyu değil, suyun yatağı, suyun üzerindeki hava sahasını ve diğer öğeleri de kapsamaktadır.
Türk Hukukunda genel sular veya umumi sular kamu hukuku rejimine, özel sular ise özel hukuk rejimine tabidir. Kamusal sular, devletin hüküm ve tasarrufunda ve devletin egemenlik yetkisindedir. Özel sular ferdi mülkiyete konu olan sulardan oluşur. Sular üzerinde herhangi bir ferdi mülkiyet ispat edilmediği takdirde, kamusal su kabul edilir ve yararlanma hak ve derecesi idarenin düzenlemesi gereken bir görev haline gelir.
Her ne kadar Medeni Kanun madde 759 vd. gereğince kaynak suları özel su olarak kabul edilmiş ise de hem 138 sayılı eski MK m. 679’da yapılan değişikliklere hem de 167 sayılı Yer altı Suları Hakkındaki Kanun madde 1’de yer altı suları kamusal sular olarak belirtilmiştir.
Kaynak suyu yeraltında var olan geçirgen kayaçlar sayesinde yerin alt tabakalarında toplanarak kaynak haline gelen sulardır. Yeraltı kaynak suları belirli bir alanda birikerek başka bir alanda kaynağı oluşturan ve ortaya çıktıkları yere ise kaynak adı verilen sulardır.
Günümüzde özel sular olarak nitelendirilen sular Medeni Kanun’daki kaynaklar olup, kaynak üzerindeki mülkiyet hakkının içeriği; suyu çekme, tasarruf hakkı su kuvveti üzerindeki hak ve suyun akıtılması hakkıdır. Malikler kaynaktan çıkan suyu alma haklarına sahiptir ve bunu bizzat yapabilirler. Aynı zamanda üçüncü kişilerin kullanımına da izin verebilirler. Yine menkul mal niteliğinde şişelerle alınıp satılabilir ve malik kaynağı satabilir, kiraya verebilir veya ayni haklarla sınırlandırabilir, kaynağın bir kısmını satabilir, kaynağın üzerinde müşterek veya iştirak mülkiyet, gayrı menkul mükellefiyeti veya rehin kurabilmektedir.
Bu sebeplerle de kamusal sular üzerinde meydana gelen özel haklar ile, özel suları karıştırmamak gerekir. Kişilerin mülkiyetlerinden çıkan suların belediye tarafından idare edilmesi konusunda belediye meclisi tarafından alınan Sular Kanunu m. 7: “Müessesatı vakfiyeye veya efrada ait olup idarei belediyeye devrolunan suların muhassasunlehleri, bu sularda hissei iştirak tediyesine mecbur tutulmaksızın kemakan istifade ederler.” hükmüne herhangi bir aykırılık teşkil etmemektedir.
Kamusal ve özel su ayrımlarında Romalılar “devamlı olarak akma” vasfı kamusal suyu teşkil ederken, Fransa’da nakliyata elverişlilik kriterlerine göre ayrım yapılmaktadır. Burada suyun debisi önemli olmakta ve belirli bir debi miktarından fazlasını nakliyata elverişli olmasından mütevellit kamusal su, azını da özel su olarak kabul etmek her zaman sağlıklı bir kriter olmamaktadır. Çünkü iklim, topoğrafya, coğrafya, bitki örtüsü ve mevsime göre su kaynağının debisi değişmektedir.
Türk Hukukunda kamusal sularla ilgili mevzuat dağınıktır. Sularla doğrudan ilgili kanunlar, 831 sayılı Sular Hakkında Kanun’a göre özel kanun niteliği taşımaktadır. Eğer aynı konuda iki düzenleme varsa özel kanun hükümleri uygulanmaktadır. Eğer aynı konuda iki özel kanun varsa yeni tarihli kanun hükümleri uygulanmaktadır.
Vakıf Suları
Vakıf sularında kişilerin maddi durumu göz önünde bulundurulmadan herkes yararlanabilmektedir.
Türk hukukunda vakıf suları, vakıfların malvarlığına dahil olan ve belirli ve sürekli bir amaca özgülenen kaynak sularıdır. Vakıflar, özel hukuk tüzel kişileridir ve vakıf senedi ile kurulurlar. Vakıf sularının yönetimi ve temsili Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılır. Vakıf sularının hukuki niteliği, İslam hukuku ve Osmanlı tatbikatından etkilenmiştir.
Burada vakıf kavramına uygun hareket edilmelidir. Öncelikle vakfeden kişinin ileri sürdüğü koşullara uyulması gerekir. Aynı zamanda bu koşullar da vakıf kavramının amacına ters düşmemelidir. Örneğin vakfeden kişi haftanın belirli günlerinde çevrede bulunan bağ, bahçe ve tarla sahiplerinin geri kalan zamanlarda da civar halkın yararlanmasını öngörebilmektedir. Fakat vakfeden kişi istediği zaman suyu keseceğini ya da suyu kendi evine yönlendirebileceği şartını koşamaz. Bu şart vakıf niteliğiyle ters düşmektedir.
Su vakfının kanuna, ahlaka ve adaba uygun olmalıdır. Örneğin bir meyhane su vakfı olamaz. Vakıf suları üzerinde ilk baştan beri nasıl hareket edilmişse öyle devam edilmesi gerekmektedir. Vakıf mütevellisi, vakfın öngördüğü şartların haricinde sulardan yararlanma oranını değiştirememektedir. Yalnızca vakfa zarar gelmeyecek hallerde mütevellinin izni ile suyun bir kısmı hakkında işlem yapılabilir fakat bu durum da kazanılmış hak sağlamamaktadır.
Ekin Hukuk Bürosu olarak alanında uzman avukat kadromuzla dava ve işlemlerinizi takip edebilmemiz için bizimle iletişim kurabilirsiniz.
Av. Ahmet EKİN & Şevval Asude DOĞAN